Kişilerin, grupların, toplumların veya tüzel kişiliklerin, tarihin imbiğinden süzülerek gelmiş ve kendisine mal olmuş iş görüş biçimleri vardır.
Bu birikimler onları biriktiren kişi veya kurumların genel duruşunu oluşturur ve bu duruş da kendisine bir kimlik ve ahlaki referans kazandırır.
O kimliğin izlerini nerede görürsek görelim kime ait olduğunu ve bu izlerin nereye doğru gittiğini hemen anlarız.
Devlet ahlâkı
Toplum ahlâkı
Parti ahlâkı
Siyasi ahlâk
Uluslararası ilişkiler ahlâkı
Basın ahlâkı
Meslek ahlâkı
İnanç ahlâkı
Demokrasi ahlâkı
Kişi ahlâkı
Adalet ahlâkı, diyerek alt alta sıralayabileceğimiz yığınlarca ahlaki referanslar vardır. Bu duruşlar birikir, kurallar, kaideler, değerler ve gelenekler oluşur.
Gelenekler ve değerlerin hepsi tüm ayrıntıları ile bir yerlerde yazılı değillerdir.
Onlar herkesçe bilinir ve o ahlâka uygun hareket edilir. Kimse de durduk yerde o değerler bütününü çomaklayıp durmaz. Birileri öyle yaparsa ayıplanır, suçlanır ve hatta o toplumdan dışlanır.
Bu kurallar yarı kutsiyet kazanmış ve bağrından doğduğu toplumlar tarafından saygı ile karşılanan kurallar haline dönüşmüştür.
Bunlardan bir tanesi de seçim ahlâkı olarak toplum yaşamında değerli yerini almıştır. Bu ahlaki duruş sadece ileri demokrasi ülkelerinde değil, birçok monarşik yapılarda, sınırlı alanlarda da olsa kabul görür ve zedelenmesine izin verilmez.
Seçim ahlâkının temel unsurları nelerdir diye sorgularsak;
Seçmen ehliyetinin hak edene verilmesi,
Tercih yaparken vatandaşın kendisini baskı altında hissetmemesi,
Oy ehlinden hiç kimsenin ayrıcalık ve himaye görmemesi,
Vatandaşın verdiği oyun, onun istediği yere zayiatsız ulaşmasıdır.
Yıllarca seçimlerde sandık başkanlığı görevi yaptım.
Seçim ve sandık güvenliği diye bir sorunumuz asla olmadı. Böyle bir sorun aklımıza dahi gelmezdi.
Elbette kavram olarak vardı ama genellikle oy kullanma usulleri ve biçimleri, sandıkların merkeze taşıma sorunları şeklinde birkaç basit detaydan öte değillerdi.
Şimdilerde, küllüklerde atılı kullanılmış oylar,
Trafoları patlatan kediler,
Oturulmayan alanlarda yazılı seçmenler,
Meskenlerde bilinmeyen fazla seçmenler,
Alelacele vatandaşlık verilerek oy kullandırılan demokrasi geleneğinden nasip almamış yabancılar,
Birleştirme tutanaklarında yapılan hatalar konuşuluyor.
Hâlbuki 1876 dan bu yana biriktirdiğimiz bir demokrasi geleneğimiz var ve buna bağlı olarak da gelişen seçim ve sandık ahlâkına sahip olmuş bir milletiz. Devletimiz de bu ahlâka uygun olarak örgütlenmiştir.
Bu tartışmalar yapılıyorsa hedef alınan güç nedir?
Devlet.
Akıl alır gibi değil. Yerleşmiş ve hatta kanunlaşmış normları koruma görevi devletin ise biz neyin tartışmasını yapıyoruz?
Devlete karşı devleti mi korumaya çalışıyoruz?
Bu türden suiistimalleri ve ahlaki eksiklikleri bizzat ortadan kaldıracak güç devlettir. Kamu vicdanı bu konuda son derece rahat olmalıdır. Kişi verdiği oyun nereye gittiği konusunda endişe duymamalıdır.
En can alıcı nokta ise, devlet gücünün siyasi grupların lehine veya aleyhine kullanılması sorunudur.
Demokrasilerde kişi bilmelidir ki, vergi verdiği, askerlik yaptığı, yaşaması için her türlü fedakârlığı yaptığı devletinin seçimler esnasında onun karşısında taraf olarak yer almayacağı hususudur.
Kendimi bildim bileli üstü örtülü olarak böyle bir sorunumuz var. Bu durum seçim ahlâkını temelinden sarsmaktadır.
Zamanın yöneticileri buna karşı bazı önlemler almışlar ve seçim süresince bazı bakanlıkların tarafsız kişilerce yönetilmesini sağlamışlardır. Elbette yetmemiştir ama önemli bir adım olmuştur.
Birkaç seçimdir bu kural bozulmuş ve hatta tüm bakanlıklar bir tarafın kazanması için seferber edilmiştir. Hem aday hem bakan olmak bu döneme has bir ayıp olarak tarihe geçmiştir.
Bu durumun devam etmesi, seçim ahlâkının çökmesine neden olur.
Bilinmelidir ki seçim ve sandık ahlâkı çökerse devlet ahlâkı da, demokrasi ahlâkı da çöker.
Devlet hükümet değildir. Devlet herkese karşı eşit ve adil kalmak zorundadır.
Bu seçimlerde öyle oldu ise mesele yok.
Olup olmadığı konusu ise kamu vicdanında yerini almıştır.
Kalemine yüreğine sağlık üstadım