Bir ülkenin eğitim öğretim düzenindeki istikrar ve süreklilik, o ülke halklarının sağlam bir milli yapıya sahip olup olmadıkları ile doğru orantılıdır.
Ülkede yaşayan insanların tamamının ortak bir gelecek ülküsüne sahip olması, kıvançlı ve tasalı günlerinde birlik ve beraberlik duygusu içinde olmaları milli birliğin gücünün göstergeleridir. Bu güç sizi tatmin etmiyorsa orada işler iyi gitmiyor demektir.
Milli birliği oluşturacak bilincin tüm ülkeye egemen olması, toplumun bütün veya bütüne yakın sosyal kesimlerinin kaliteli ve doğru bir eğitim politikasının üzerinde ittifak etmesiyle mümkündür.
Özlenilen ve istenilen politikaların yaşam bulmasını sağlayacak en önemli manivela ise, ulusal gelecek ülküsünü benimsemiş ve bu doğrultuda iyi yetiştirilmiş öğretmenlerdir.
Bunu çok iyi gören Cumhuriyet kadroları öğretmen yetiştirme politikalarına özel önem vermişler ve bu gün dünyanın imrenerek andığı eğitim kurumları oluşturmuşlar, bir çok alanda etraflarına ışık saçan öğretmenler yetiştirmişlerdir.
Eğitim öğretim alanında istikrarı sağlamışlar, eğitimin kalitesini, bazı istisnaların dışında batılı toplumların seviyesine yükseltmeyi başarabilmişlerdir.
Fakat Cumhuriyeti içine bir türlü sindiremeyen eski düzenin artıkları, karanlık mahfillerde Cumhuriyetin aydınlığını planlı olarak gölgelemişler, kurdukları iftira ve karalama odakları ile de Türk Ulusal Eğitimini sürekli olarak yıpratmışlardır.
Müritlerin, mürşitlerin, dervişlerin, melelerin, tekkelerin, zaviyelerin, tarikat ve cemaatlerin her koldan milletin beynini kevgire çevirdikleri bir düzenden, milletin tamamının altında toplandığı bir ulusal kızıl elma ülküsü yaratan Cumhuriyet kadroları el altından şeytanlaştırılmış ve milletin kanını emen eski ayrıcalıklarına kavuşmak için bitmeyen bir kavgaya tutuşmuşlardır.
Yukarılardan baktığınız zaman bir ülkenin eğitim politikaları kısa süreler ile sürekli değiştiriliyor ve süreğen bir kavganın malzemesi yapılıyorsa orada kaliteli bir ulus devlet yok demektir. Bir birleri ile uzlaşmaz sınırlar ile ayrılmış toplumsal kesimlerin çıkarları için kullanılan bir basamak haline getirilen ve üzerinde kıyasıya bir kavganın hüküm sürdüğü eğitim sistemi ve bu sistemin pasif unsuru haline getirilmiş öğretmenler görürseniz biliniz ki, çağdaş bir millet olmaya daha çok mesafeliyiz demektir.
Aynı konuyu iki ayrı öğretmen aynı anda sınıflarında farklı şekillerde anlatıyor ve öğretiyorlarsa, felaket kapımızda demektir. Bu durum sonu belirsiz ama her halükarda milletin çıkarlarına uygun olmayan kahredici ve yıpratıcı bir kardeş kavgasının yol taşlarını döşemek anlamına gelir.
Hele hele bu çaba, iller, bölgeler arasında bir fiili duruma dönüştürülmüş ise başımıza gökten rahmet yerine taş yağması kaçınılmaz olur.
Ortak bir ülküde anlaşamazsak, ortak bir öğretmen yetiştirme politikası hayalden öte gitmez.
Öğretmen odaları, cemaatlerin, tarikatların, etnik grupların koalisyonuna dönüşmüş ve devlet de bunu normal görmeye başlamışsa o ülkeden güçlü bir gelecek beklemek mümkün mü?
24 Kasımlarda öğretmenlerimizi alkışlayalım elbette. Onu onurlandıralım. Ama asıl ona milletin öğretmeni olup olmadığını hatırlatalım. Grupların değil, Türk Milletinin tamamının geleceğini aynı frekansta tasarımlayan ve yavrularımıza sunabilen öğretmenleri nasıl yetiştirmeli onu konuşmalıyız.
Alkış yarayı görmemizi kısa bir süre engellese de yara orada duruyor ve bünyeyi tahrip etmeye devam ediyor.
Milletin ve devletin öğretmenlerinin öğretmenler gününü gönülden kutluyorum.