Sağcısı solcusu farketmiyor. Ülkeyi yönetenlerin öğretmenler günü mesajlarını içim pek kaldırmıyor.
Neymiş? “Öğretmenlik peygamber mesleğiymiş.”
Neymiş? “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum -muş.”
Neymiş? “Yeni nesil öğretmenlerin eseri olacakmış”
Neymiş? “Öğretmenler onların başlarını tacıymış”
Mış da mış, muş da muş…
Samimiyetten uzak ezberleri yüreğime dokunuyor artık.
Peygamberimizin, Hz. Ali’ nin, Atatürk’ ün sözlerini her yıl tekrar etmek iyi güzel de, bir harf için kırk yıl köle olacağın adamın sendikasını niye kırk yıl sonra verdin sorusuna cevabın ne kardeşim?
Sendika da sendika olsa…Elinde soğuk suyun anahtarı yok. Olana da Sendika denmez…
İkide bir okul basan, mahalle kabadayısı kılıklı sözde velilerin, muhtarların ve öğretmenliği emir erliği ile karıştıran okul müdürleri ve müfettişlerin şamar oğlanına döndüren sistemi kurupsindirdiğiniz ve sınıfındaki öğrencisinden dayak yer hale getirdiğiniz öğretmenler mi yeni nesillerimizi yaratacaklar?
Başınıza taç olarak uygun gördüğünüz bir mesleği yapan insanların, mesleklerinde sürekli ilerlemeleri ve yeni eğitim- öğretim teknikleri geliştirmelerini sağlayacak hangi olanakları onlara sağladınız? Bilimsel ve demokratik eğitim yerine itaatçi ve teokratik bir modeli yerleştirmek hem kolay, hem de masrafsız değil mi? Yeni metod ve tekniklerin geliştirilebilmesi için, araştırmalar incelemeler için ciddi harcamalar yapılacak. Öğretmenler bu çalışmaların ana ögesi olduğu için sürecin tam ortasında olacaklar ve çeşitli harcamalar yapacaklar. Acaba, başınızın tacı bu insanlara bırakınız kişisel ve mesleki gelişimleri için, günlük yaşamlarını bir öğretmene yaraşır şekilde sürdürebileceği oranda maaş verebiliyor musunuz?
İnsanoğlu Skolastik düşünce tarzından, bilimsel diyalektik düşünce tarzına yönelebilmek için iki bin yıl mücadele etti. Bizimkilerin bundan haberi yok. Onlar atın ağzında hâlâ 28 diş var sanıyorlar. Çünkü Aristo öyle demiş…
Cumhuriyet bize çağdaşlaşma yolumuz için büyük bir armağandır. Bilimsel, eleştirel ve demokratik eğitim- öğretim metodu ile Türk Milleti bu dönemde tanıştı. Atın ağzında kaç diş varsa, ağzın açılıp sayılacağını öğrendi. Yani gözlemle, deneyle, bilim ile fen ile akıl ile amel etmeyi öğrendi.
Peki, bu gelişme öğretmensiz olur mu idi? Elbette olmazdı.
Köy Enstitüleri gerçekten milli eğitimin lokmotif gücü oldu ama eski dönemin efendilerinin kurbanı olmaktan kurtulamadı. Devrim kendi yarattığı enerjisinden ürktü ve dünyanın görebileceği en kaliteli eğitim yuvalarının ışıkları söndürüldü.
O günden bu yana öğretmenlik adına atılan tüm adımlar, beyhude adımlar olarak silik bir uğraşa dönüştü.
Geçenlerde bir genç öğretmen bana dedi ki; “Hocam sizin kuşak ile bizimki…” falan diyecek oldu. Arkasını dinleyemedim bile. Dedim ki “ Ne kuşağı hocam? 1974 ten bu yana bu ülke öğretmen falan yetiştirmiyor ki, eski ve yeni kıyaslaması yapalım. O günden bu yana tek kuşak var. Maaşlı memur kuşağı… Öğretmenlik bir okul bitirip meslek sahibi olmaktan ibaret değil ki. Maaşlı memur öğretmen değildir. Öğretmenlik bir karasevdadır. Bu karasevdaya da tutulması için, erken yaşlarda onu cehle karşı hazırlamak gerekir. Eski öğretmen okulları ve Köy Enstitüleri bunu başarmışlardı. Katledildiler.
Öğretmen, toplumun yarınına damgasını vuran en önemli unsur ise, madden ve manen huzur içinde olacaktır. Kendisini çağın vecibelerine uyduracak zamanı ve maddi gücü olacaktır. Erken yaşlarda psikolojik olarak öğretmen olmaya hazırlanacaktır. Aksini söyleyenler çoktur. Yanıldığımın sağlamasını yaşamın pratiğine bakarak yapabilecek bir Allah’ ın kulunu arıyorum bulamıyorum.
Faşizmin oldu bittisiyle ilan edilen 24 Kasım, Öğretmenin günü de değildir. Ama genel kabul oluştuğu için bu gün bu yazıyı yazıyoruz. Kişisel rezervimizi koymadan edemezdim. Bir öğretmenler günü kutlanacak ise 17 Nisan’ dan başkası boşunadır.
Tüm arkadaş ve meslektaşlarıma saygımla…