Osman Nuri Koçak
Cumhuriyetin klâsik güçleri, (yasama, yürütme ve yargı) dışında sistemi denetleyebilecek mekanizmalar olmasaydı, demokrasi ile tanışabilir miydik?
Sanmıyorum.
Özgür basın ve sivil toplum örgütleri olmasaydı, demokrasi, halkın yönetimlere katılımı, yönetimde şeffaflık ve denetlenebilirlik, yöneticilerin halka hesap verebilmesi gibi konuları tartışmamızın olanağı var mıydı?
Niye olsun ki?
Elindeki imtiyazları gönül rahatlığı ile millete devreden bir yönetim gördünüz mü siz hiç?
Bunlar için savaş vereceksin ve istemesen de, hak etmesen de yöneticilerimizle onların goy goycuları nezdinde kötü adam veya kötü kurum olacaksın.
Değer mi?
Vallahi bilemem.
Ama bize birileri, “vatan için, değer” demişti ve biz de hep o yolda yürüdük geldik. Bu günlerde insanlar daha yararcı ve hatta daha çıkarcı olmanın faziletlerini anlatıp duruyorlar bir birlerine ama benim kalın kafam bunlara yatmıyor.
Milletin aleyhine gibi gördüğüm her konuda ses vermeyi, millete “sizin için iyi şeyler olmuyor, etrafınıza daha dikkatli bakın” demeyi sürdürüyorum.
Hoş, milletin dinleyip dinlemediği ayrı bir mesele ya!
Meselâ, sen sen ol da gel sorma.
Bir haftadır ulusal basının manşetlerinde “Kim bu AKP’ li?” diye sorup duran bazı haberler var. Bazı gazetelerde de, bu kişini Karaman Belediye başkanı mı olduğu soruları yüksek sesle soruluyor.
Niye böyle işlerde bizim başkanın adı geçiyor? (veya başkanların)
Ateş – duman ilişkisinden mi acaba?
Meselâ;
Karaman’ da yayın yapan bir gazetenin bir yürekli yazarı seçimlerin içinde şu anda ulusal basında çıkan haberlerin benzeri şeyleri söylemişti ve belgelerini yayınlamıştı.
Ciddi bir karşı duruş göremedik.
Neden?
Meselâ;
Bu iddiaların benzerlerini bizzat kendi belediye meclisi üyelerinden de izlemiştik. Hatta meclis toplantı salonunda, başkana yanıtlaması talebiyle yazılı iletilmiş soruların içinde de benzeri suçlamalar vardı.
İddialar, denetleme kurulu raporunda da yer almasına rağmen kapandı gitti.
Neden?
Eskiden olsa bu suçlamalara maruz kalanlar, ya kendiliğinden toplumun karşısına çıkar doğruları bir bir anlatırlar ve belgeleri ile kendilerini aklarlar, ya da istifa ederek giderler ve el içine çıkamazlardı.
Nasıl bir intizar aldık ki, toplum ve sivil toplum kuruluşları bu türden ciddi suçlamalar karşısında suskun kalabiliyorlar?
Nasıl bir intizar aldık ki, yöneticilerimiz hiçbir şey yokmuş gibi hareket edebiliyorlar?
Bunlar, “şüyuu vukuundan beter” söylentiler ve mutlaka aklanmaya ihtiyacı olan türden suçlamalar değil midir?
Topun ağzındaki kötü adam gene basın…
Basın kimin için kötü adam oluyor?
Milletin için.
O zaman milletten de, kurumlarından da ses istiyoruz ses…
Toplumun bir kısmı bu türden yozlaşmaları vakai adiyeden görmeye alıştırılmış olabilir. Ama çok önemli bir bölümü ise sorular sorabilecek kadar vatanı ve ülkenin geleceğini düşünür durumdadırlar. Bunlar ise bir partinin mensubu olmayıp, AKP’ de dâhil tüm partilerin içindeki dürüstlük isteyen yurttaşlarımızdır.
Meselâ; bu konularla ilgili bir basın toplantısı yapılsa ve bir bir iddialar önce basın önünde çürütülse, sonra da müfettişlerden ve mahkemelerden aklanma talebinde bulunulsa, demokrasimiz ve onun ilerlemesi açısından daha iyi olmaz mı?
Yani, demokrasimiz güçlenmez mi?
Hani, her general tutuklandığında güçlenen (!) demokrasimiz, yolsuzluk konularında zayıf kalırsa ayıp olmaz mı?
Demokrasimizin “ileri” niteliği bir bakıma bunlara da bağlı değil mi?