Yatağınızın ayak ucunda asılı bir tabloda, siz uyurken her gün küçük bir fırça darbesi ile değişiklikler yapılsa, farkında olmazsınız. Bakar geçersiniz.
Bu küçük değişiklikler her gece azar azar yapıldığı için, beynimiz bu değişiklikleri ziyan olarak kaydedemez.
Aksine, yeni duruma uyum gösterir.
Bir süre sonra, tablonun ressamının yaptığı ve sizin de beğenerek satın aldığınız tablo aslında bu anda duvarda asılı olan tablo olmaktan çıkar.
Bu tablo başka bir çalışmadır artık.
Fakat öyle bir zaman diliminde ve ustalıkla değiştirilmiştir ki, sizi bile bu değişikliğe ikna etmek çoğu zaman mümkün değildir.
AKP iktidarı, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve toplumunu 22 yıldır bu küçük fırça darbeleri ile değiştirdi ama çoğumuz farkında değiliz.
Kendileri ilan etmeseler hiçbirimiz de bu değişiklikleri fark edemeyeceğiz.
Türkiye Yüzyılı Maarifi çalışması da bu değişikliklerin dışavurumudur.
Öncelikle Maarif kavramı çok uzun bir süredir kullanılmadığı için eskimiştir ve kullanıldığı zaman yeni ve çağdaş bir olguyu işaret etmez.
Bu nedenle bakanlık gibi devleti kimliğini tarif eden üst kavramlarda kullanılamaz. Daha alt alanlarda, edebiyatta kullanılmasında bir sakınca yoktur.
Ama, devlet kurumlarının adları, devletin hedefleri ile uyumlu bir yapısallık arz eder, etmelidir.
Milli Eğitim, devletimizin ana tarifi gibidir.
TC gibi.
Maarif dediğiniz zaman rotayı bir başka denize doğru kırıyorsunuz demektir.
O zaman Ulaştırma, bayındırlık işlerine de Nafıa Vekaleti demeniz yakındır.
Erkânı Harbiye ve onlarca kavram da sırada mı bekletiliyor?
Şu matematik ve fen derslerinin cenaze namazını bir kılalım gerisi kolay mı diyorsunuz?
Niyetiniz belli, yolunuz belli. Biz biliyoruz da, bilmemekte direnenlere kör göze değnek siz gösteriyorsunuz.
Atatürk’ ün ve Cumhuriyetin, çağdaş uygarlığı yakalama ve geçme hedefini, önce onun adını ve bilimin kılavuzluğunu körleyerek mi yapmayı hedefliyorsunuz?
Artık devletin temel duruşunda ciddi eksen kaymalarını kör gözler dahi görüyor.
İzmir Adliyesinde, dinlenme odasını cephaneliğe çevirmiş bir yargıcın geleceğini söyleseler deli demez miydik?
Sen, o silahların topluma açtığı yaraları tamir etmekle görevli bir insan olarak, onları bir özendirme unsuru haline nasıl getirisin diye sormazlar mı?
İhale verdikleri müteahhit tarafından geziye götürülen ve iyi ağırlanan devlet görevlilerini rüyamızda görsek hayra yorar mıydık?
Sen, verdiğin işin mevzuata uygun olup olmadığını denetleyecek kurum olarak, ballı sofralarına oturduğun insanları nasıl denetleyeceksin demezler mi?
Devlet, adalet ve eğitim çökerse çürür.
Devlet çürüse toplum çürür.
O zaman bu zaman mı yoksa?