1980 in 12 Eylül sabahına postal sesleriyle uyandık.
Televizyonlarda ülkenin en yüksek komutanları kaderimize el koyduklarını ilan ediyorlardı.
Kim onlara bu yetkiyi vermişse?
Sözcüleri Evren Paşa hep Atatürk diyor ve ona adanmış bir darbe gibi anlatıp duruyordu.
Anlattıkları “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen Atatürk’ün anlattıklarına hiç benzemese de o Atatürk demeye devam ediyordu.
Ülkenin o günden sonra bir daha yetiştiremediği ve yetiştiremeyişi tüm pırıltılı beyinler tek tek toplanarak işkence hanelerin malzemeleri yapıldılar.
Tüm devlet kurumlarını uşaklaştırdılar, hukuk kurumlarından, üniversitelerinden fahri doktorluklar aldılar.
Halk, hukukun korumasından yoksun hale getirildi. Hatta işkencelerde alınan ifadeler ile hukuk kanalı ile topluma yeni ayarlar verildi.
Yapılanlara Atatürk ile meşruiyet kazandırmaya çalışmanın ana amacı Atatürk’ü toplumun gözünde yıpratmak olduğu açıkça belliydi.
Faşizmi Atatürkçülük olarak pazarlama zekice bir teknikti.
Bir taşla çok kuş vurmaktı.
Hem emperyalizme karşı yükselen toplumsal muhalefeti sindirmek hem de Atatürk’ü faşizmin manevi önderi gibi göstererek ona karşı yeni bir muhalefet alanı oluşturmak planı bir üst akıl önderliğinde uygulanıyordu.
Biz o dönem bu tutuma Evrenizm adını koyduk. Ama kendi içimizde bile emperyalizmin tuzağı olan bu planı algılama güçlüğü çekenlerle çok uğraştık.
“Atatürkçülüğü sırtınızdan atın ve ılımlı İslam’a sarılın” diyen ABD tezine ve talebine Türkiye’yi hazırlamak gerekiyordu ve Evrenizm tam burada devreye sokuldu.
Nitekim Graham Fuller bu talebin formüllerini verdi.
Yıllardır bu sorunlarla boğuşuyoruz.
Yani 12 Eylül bazı alanlarda tüm ağırlığı ile yaşıyor.
Evrenizm Atatürkçülüğün içini boşaltarak onu milletin gözünden düşürmek için planlandı ve uygulandı.
Bir çok alanda başarılı oldular. Fakat bu basiretli millet Atasına karşı kurulan tuzağa düşmedi ve onu artarak sevmeye devam etti.
Bu duruş, yarınlarımız ve yeni 12 Eylül’lerin olmamasına yönelik umutlarımızı artırdı.
12 Eylül mağduru bir insan olarak, ona hep duygularımdan arınarak yaklaşmaya çalıştım. Ölen ve işkence gören ama namusluca direnen tüm yoldaş ve yurttaşlarımın hepsinin acısı ince ince yüreğimi kanatmaya devam eder. Ama oralarda takılı kalmak bize hiç bir şey kazandırmaz.
Zaman, ülkesini seven herkes ile büyük kucaklaşma için gayret etme zamanıdır. Kardeşliğimiz güçlendikçe demokrasimiz güçlenecek ve faşizm bu topraklardan ebediyen kovulacaktır.
Umutluyum.