Yerel Seçimler kimimize göre daha çok uzaklarda, kimimize göre de ışık hızı ile yaklaşmakta… Bu seçime ve seçilmeye ne kadar yakın olduğumuz ile ilgili bir psikolojik durum. “Kim kazanırsa kazansın beni ilgilendirmez, sonuçta seçilen bir belediye başkanı. O olsa ne fark eder bu olsa ne fark eder” diyenler hiç de azınlıkta değil. Bu kesimin biraz üzerine gidersek “seçim olsa da olur, olmasa da” diyecek duruma gelmiş bir kesimdir. Çünkü yaşamı boyunca seçilmeye çalışanlardan aldığı vaatlerin çok az bir kısmı gerçekleşmiş olsa, bir eli yağda bir eli balda olması gerekirken, demokrasiyi bir madrabazlar pandomimasına çeviren siyasi aktörler yüzünden seçme ve seçilme ameliyesinin mucizelerine artık inanmamaktadır.
Sağ da, sol da, muhafazakâr da, liberal de onun nezdinde birdir. Esasında Türkiye siyaseti biraz öyle oldu galiba. Ne sağ sağın değerlerini ne de sol solun değerlerini ifade ederek kampanya yapmıyorlar ki. Herkes sıfırı tüketmiş durumda mütemadiyen bir birleri ile bağrışmakta, hakaret ve küfür edebiyatı gün geçtikçe varidatını artırmaktadır. Yani fakir siyaset kişi ve olaylarla, zengin siyaset de projeler ile vücut buluyor. Türk siyaseti özellikle 12 Eylül’ den sonra bu duruma tercihen sürüklendi. Yani halkın apolitikleşmesi ve siyasetler arasındaki çizgilerin belirsizleşmesi 12 Eylül’ün bilinçli tercihiydi. Hatta toplum, siyaseti tamamen siyaset tüccarlarına bırakarak köşesine çekilmeli ve uslu çocuk olmalıydı.
Öyle de oldu.
Sendikalı çalışan neredeyse yok seviyesine indi. Kalanların da çoğu iktidarın memuru gibi oldular. Örgütlü toplum kitleler için bir şey ifade etmez hale getirildi. Özgür basın ve yayın organları akla hayale gelmeyecek ezalar çektiler. Bir tarafta da muazzam bir iktidar yanlısı havuz medyası oluştu. Nihayet iktidar tek kişiye teslim edilerek uysal muhalefet yapmayanları her türlü gücü kullanarak ya sindirdiler ya da koro halinde onu şeytanlaştırarak toplumun gözünde etkisizleştirdiler.
Bu ve benzeri nedenlerle siyaset toplum nezdinde çok ciddi itibar kaybetti ve seçimlerin bir şeyleri değiştirebileceği inancı toplumun kahir bir bölümünde yok edildi. Alan tüccarlara ve şak şakçılara kaldı. Milli Burjuvazi, milletin anasını bellemek işi ile meşgul olur hale geldi. Milli emek gücü de bu türden burjuvazinin elinde iktidarsızlaştı.
12 Eylül’ ün mimarları yaptıkları muhteşem çalışmadan memnun bir halde el oğuşturarak milli tükenişi seyrediyorlar.
31 Mart 2019 seçimlerine doğru etkisizleştirilmiş ve sesi iyice kısılmış bir parlamento ile gidiyoruz. Cumhuriyetin ve evrensel demokrasinin temel güç ve kurumları iğdiş edilerek rüştü elinden alınmış bir vaziyette gidiyoruz.
Karaman bu vaziyetten âri değildir.
Aday göstermeyen partileri bekledim bir değerlendirme yapmak için ama galiba seçim üç parti ve adayları arasında geçecek gibi. O üç parti de adaylarını birkaç eksik ile belirlediler. AKP- CHP ve MHP’nin adaylarını erken ilan edip çalışmaya başlaması sanıyorum benzeşen ama dağınık vaziyetteki güçleri konsolide etmiştir. Yarın bu güçlerin toparlayamadıkları kesimleri ve ahali nezdindeki yansımalarını tarafsız gazeteci gözüyle ele almaya gayret edeceğiz.