Ezelden
beri Türk siyasetinin kanseri, iktidarı eline alanın kendisini, devletin ve
milletin mutlak egemeni zannetmesidir.
Bu
nedenledir ki;
Bütün
kamu çalışanlarını kendi hizmet ve himmetine amade hale getirmek ister.
Hukukun
kendi emelleri dışında ve tüm insanlığı kapsayan görevlerinin olduğuna akılları
bir türlü ermez.
Eğitim
ise onun bin yıllık egemenliğini sürdürecek şekilde kurgulanmalıdır.
Hatta
bu durumu öylesine içselleştiren siyasetçiler vardır ki, “Benim valim, benim
belediye başkanım, benim il müdürüm, benim genel müdürüm, benim bakanım” demeyi
ve onların sahibi gibi davranmayı kendilerinde hak görürler. Kaybettikleri
belediyeleri bir türlü içlerine sindiremezler ve onları çalışmaz hale getirip
halkın gözünden düşürmeye çabalarlar.
Hâlbuki
siyasetçiler gelir gider, “benim” diye tapulu malları zannettikleri kurumlar ve
kurum çalışanları kalıcıdırlar. Çünkü asıl devlet onlardır. Elbette hükümetler
devletin nasıl yönetileceğinin asli planlayıcılarıdırlar ama sahibi
değillerdir.
Öteden
beri bu hastalık sürer gider de, son zamanlarda bu işler fütursuzca ve kör göze
değnek misali yapılır oldu. Böylesi konuları ayakaltında konuşmak, devlete açık
müdahale görünümünden sakınmak, udlanmak falan vardı çoğu zaman.
Bürokrasinin
nasıl şekilleneceği il başkanından sorulur. O bilir.
Nereye
hangi yatırımlar yapılacağına il başkanlığı karar verir. Yapılan işlerin
kamuoyuna açıklanmasını il başkanı yapar. Basın başta olmak üzere her
platformda devlet yatırımlarını kendilerine mal ederek bu işlerinpropagandasını
yaparlar.
İlin
hem valisi hem de vasisi gibi davranırlar. Bu tutumları ile devletin bünyesinde
ne büyük hasarlar açtıklarını sanıyorum bilmiyorlar.
Şayet
kamuoyuna açıklanması gereken yatırımlar, hizmetler var ise bunu ya Vali yapar
ya da onun izin verdiği veya konu ile görevlendirdiği İl Müdürleri yaparlar.
Hizmetin gelmesi için arka planda yapılan siyasi çalışmaları zaten kamuoyu
bilir ve takdir de eder.
Ama siz
devleti önemsiz hale getirecek tutumlarda, yani, parti devleti gibi davranmakta
ısrar ederseniz zannettiğinizin tersine, hizmetlerinizin karşılığı ödül değil
öfke olarak size geri döner. Türk Demokrasisi sizin sandığınız kadar korumasız
değildir. Halk yapılanları bilir, görür, sağduyu süzgecinden geçirir ve hükmünü
verir. Toplum partiler şeklinde nasıl
ayrışırlarsa ayrışsınlar, devleti hep birlikte sahiplenmeli ve
esirgemelidirler. Peki, böyle olursa ne olur? Bazı kesimler devletin
kendilerini temsil etmediğini düşünmeye başlarlar ve orada kabak çömlek patlar.
Devlet uzlaşmaz çatışmaların hesaplaşma meydanı değildir. Devleti günübirlik
siyasi çekişmelerde bir tarafın sopası haline getirerek başkalarını dövme aracı
haline getirdiğimiz zaman ülke kazanamaz. İktidar dışı kalan kesimler devletin
kendilerine sahabetini gördükleri zaman iktidar da, ülke de kazanır.
Devlet,
tüm topluma aittir ve millet onun adalet şemsiyesine güvenmelidir.
Son
günlerde sıcak tartışması yapılan Millet Bahçesi sorunu bu acı gerçeği bir kez
daha görmemizi sağladı. Belediye Başkanı ile uzlaşma aramadan, bilimsel olarak
analizi yapılmadan tepeden inme bir tavır ile Aktekke çevresi Millet Bahçesi
yapılacak deniliyor. Her zaman olduğu gibi, gene valiliği hiçe sayıp konuyu
kamuoyuna bizzat İl Başkanının taşıması, tartışmanın gereksiz olarak alevlenmesine
sebep oluyor.
Ben
işin bilimsel yönünü bilemem. Ama “uygun değil” görüşü ciddi olarak ağırlıkta
gibi görünüyor. Böyle bir yol izlemek yerine, önceden Belediye Başkanı, Kent
Mühendisleri, Karaman İmar Planı Müellifi, bazı STK’ lar ve kamu önderleri ile
ön toplantılar yapılarak Millet Bahçesinin yeri belirlenme yoluna gidilse ve bu
toplantılara Valilik öncülük ve sözcülük etse daha iyi olmaz mıydı?
“Yok
efendim! O zaman bizim propaganda ayağı ne olacak” diye düşünüyorsanız, doğru
düşünmüyorsunuz demektir. Önerdiğimiz formatta bir süreç takip edilmiş olsaydı,
ister istemez iktidar partisinin icra gücü nedeniyle sizin öncülüğünüz
kaçınılmaz olacak, herkesi size bakacak ama karar doğru ve tartışmasız
olacaktı. Şimdi ise kamuoyu ve belediye ile çatışma içine girildiği için bizi
salim bir süreç beklemiyor.
Uzun
yıllardır tanıdığım, liyakatine ve insani hasletlerine güvendiğim sayın il
başkanının bir süredir sürdürdüğü tutumunu biraz hayret ve biraz da üzüntü ile
izliyorum.
Haddimizi
aşmış olarak telakki edilmez isek, merkezi devlet ile belediyenin çekişme
içinde olduğu bir belde, beklenilen ve özlenilen gelişmeyi sağlayamaz. Bunun
normalleşmesini sağlamak iktidar partisine düşer. Biz gördüklerimizi ve halkın
beklentilerini yazarız. Değerlendirmek kimlere düşerse onlar da vaziyetin
gereğini yapmalıdırlar diye düşünüyorum.
Devleti
esirgeyelim, bir çok sorun kendiliğinden çözülür.
Çok teşekkürler sevgili hocam, iyiki varsınız..!
Hocam kalemin varolsun