Yüz yıl geçti aradan.
Bir başka deyişle bir asır.
Dünyanın, yüksek sesle konuşanları hatta bağıranları dinlediği bir zaman diliminde, milletinin sağduyu ve derin hislerine emanet edilmiş olarak doğdu.
Bir hanedanın, bir zümrenin bir oligarşik yapının himmetine değil, milletinin sahabetine sunuldu.
Hiç sayılan gençliğe,
Yok sayılan kadına,
Emeğe, alın terine,
Üretime,
İnsanlık onuruna,
Muasır değerlere, yani akıl ve bilime emanet edildi.
Hepsinin üzerinde, kimliğini tanımayan ve onu bir kerh unsuru olarak ifade eden tarih yazmış bir milletin evlatlarının, itibarı iade edilmiş kimliğine yani Türk’ e emanet edildi.
Nelerdi hedefi ve halkına ve dünya mazlumlarına vaat atikleri? Sınırlı ve küçük bir bölümü…
Toplumun tümünü sıcak bir aile bütünlüğü içinde yaşatmak. Vatandaşlık paydasında bütünleşmek.
Eksik insan sayılan kadını eşit birey olarak toplum yaşamıyla bütünleştirmek.
Allah’tan başkasının kulu olunamayacağının, yani insanın inançları yolu ile sömürülmesinin din ile ilgisinin olmadığının bilincini yaratmak.
Anayasa ve yasalarımızın dışında hüküm oluşturma gücü olan başka yönetsel otoritelerin, halkın birlik ve düzenini bozmasına sebep olduğu için, her türlü hukuk, akıl ve bilim ve çağdışı tarikat, cemaat örgütlenmelerinin hukuk ve toplumsal yaşam üzerindeki tahribatlarını engellemek.
Devletine Anayasal Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin, insan onuruna yakışır bir gönenç içerisinde yaşamasını sağlamak. İç ve dış sermaye gruplarının oluşturacağı büyük sömürü sistemlerine karşı uyanık olmak ve toplum gönencini sağlamayı öncelemek.
Bunun tek yolunun da iktisaden dünyadan kopmamış ama ulusal bir ekonomik sistem kurarak, kendi kendisine yeten ve başka ülkelere yoğun olarak ürün satabilen, güçlü bir ülke olmamızı sağlamak.
Düşünceyi, her türlü skolastik baskılardan ve dogmalardan arındırarak, ülkesini çağdaş uygarlığın öncüsü yapacak özgür ve bağımsız insanların yetişmesine vesile olacak bir eğitim sistemi kurmak.
Özgür bir ortamda oluşmuş ve yaşamın içerisinde sınanmaya hazır düşüncelerin önünü açarak, onları topluma yaymak için talep edilen toplumsal örgütlenmeleri desteklemek.
Üniversiteler kurmak ve onları dünyanın bilim öncüleri arasına sokmak.
Milletin, tarihini doğru olarak öğrenmesini sağlayarak, onun ışığında geleceğini örgülemek. Bunun için TTK gibi kurumlar kurmak.
Dili yok olan bir milletin, kültürünün yok olacağının, kültürü yok olan bir milletin de kendisinin yok olacağının bilincini yaratarak, milletin diline sahip çıkmasının ve onu yüceltmesinin önünü açmak. Bunun için de TDK gibi kurumlar kurmak.
Bölgesinde ve dünyada mazlumların yanında yer alan, emperyalizme şiddetle karşı çıkan, hem içeride hem dışarıda barışı savunan bir büyük düşünce sistemi içerisinde, milletleri bir araya toplayabilmek. Bunun için de bölgesel ittifaklar, konfederasyonlar kurmak.
Dünyada çoğu esaret altında buluna Türk Devletlerinin bağımsızlıklarına kavuşmalarına destek olmak ve giderek onlarla ilişkileri geliştirmek ve daha ileri birlikteliklerin yolunu açmak.
Gelişmiş milletlerin şamar oğlanı olmayan, özgür, tam bağımsız, örgütlü, onurlu, bilgili, üretme gücü olan ve gelecek için kendine güvenli bir millet.
İşte Cumhuriyet.
Üreticilikten, yaratıcılıktan ve asli kimliğinden koparılmış hiçbir tarife sığmayan kalabalıklardan, yüce idealleri olan, ruhen, zihnen ve ekonomik olarak kuvvetli bir biçimde uygar dünya ile bütünleşmiş bir millet yaratabilme destanının adıdır Cumhuriyet.
Başarmıştır da…
Her ne kadar Cumhuriyetimizi yeri altına gömmek için büyük çabalar sağlayanların sesi çok fazla çıkıyorsa da, bilmeliler ki Cumhuriyet bir tohumdur. Nereye gömdüğünüzü sanarsanız oradan filiz verir. Onu toprağın altı ile yok etmek hülyanız beyhude gayrettir.
Nice asırlara Cumhuriyetim.