12
Eylül, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerini işlevsiz hale getirilmesini
öngören askeri faşist bir harekettir.
Bu
gün, Kemalist ve aydınlanmacı hareketin sekteye uğratılması konusunda nelerden
şikâyet ediyorsak tümü 12 Eylül kaynaklıdır.
Elbette
12 Eylül’ den çok önceleri başlayan Türk Devrimini ortadan kaldırma çalışmaları
vardı. Süreci başlangıcı 1950 li yıllara dayanır. Hatta bizzat Atatürk’ ün
yaşadığı dönemde bile sürekli bir fitne hareketini besleyen çabaları biliyoruz.
Fakat
Demokratik Cumhuriyete ve onu ayakta tutan mekanizmalara en şiddetli darbeyi 12
Eylül vurmuştur.
Yaptığı
en büyük kötülük, kendisine göre bir Atatürk’ cülük icat edip onu da gece
gündüz terennüm ederek Atatürk’ ü faşizmin simgesi haline getirerek
itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Yapılan zulümlerin tamamı Atatürk söylemi ile
kılıflandırılarak sunulmuş, özgürlük, bağımsızlık ve insan hakları konusunda
tüm dünyanın ayakta selamladığı bir önderi, kendi toplumunun gözünden
düşürülmeye çalışılmıştır.
Örgütlü-Demokratik
toplumu tümüyle yok etmeyi amaçlayan 24 Ocak kararlarının, sosyal bir hukuk
devletinde uygulanamayacağını gören emperyalizm ve onun ülke içindeki
işbirlikçilerinin mutfaklarında icat edilen bir yeni Atatürk’ cülük sopasıyla,
tüm çalışanlar ve mazlumların haklarının gasp edilmesi ve amansız bir sömürü
düzeni kurulması 12 Eylül ile mümkün olabilmiştir.
Devletin
tüm fabrikaları, tesisleri, kurumları bir avuç üzüm karşılığında teker teker
yok edilmişlerdir. Bugün işsizlik sorununda nerelerde olduğumuzu düşünürsek, o
tu kaka ettikleri KİT’ lerin nelere kadir olduğunu bilmezler mi sanıyorsunuz?
Bilirler
de tam istedikleri bu olduğu için el oğuştururlar.
12
Eylül ve onun ardılları, Atatürk ve onun hedeflediği demokratik, sosyal bir
hukuk devletini gene onun adını kullanarak yok etmiştir.
12
Eylül, bölgesinde bilim ve aydınlanmanın önderliğinde, tüm dünya mazlumlarına
da önderlik eden bir yıldız haline gelen Türkiye Cumhuriyetini, yeniden
Ortadoğu’ nun o karanlık dünyasına doğru itmiştir.
Yeniden
güneşe arkamızı döndürmüştür.
Uzun
yıllar kardeş kavgasını körükleyerek ülkeyi yangın yerine çeviren odaklar, 12
Eylül sabahı ellerinde itfaiye hortumları ile yangını söndürmeye çalışanlar
haline geliverdiler. Hâlbuki kundakçı da itfaiyeci de aynı idi.
Türk
Milleti bu büyük oyunu görmekten uzak kaldı.
Her
bakımdan tam bağımsız ve her bakımdan güçlü, birliği,
dirliği yerinde bir Türkiye istemeyen dünyanın efendilerinin tabiri ile
“Bizim-onların- çocuklar” olarak, Türk Bayrakları, Türk Üniformaları, Türk
Marşları altında bu ülkede yüzde yüz bir Türk Egemenliğine son verdiler.
Bu
gün, sınai üretimde ve maliye yönetiminde tam egemen değilsek,
Bu
gün, tarımsal üretimde tam egemen değilsek,
Bu
gün, eğitimde tam egemen değilsek,
Bu
gün, hukukta tam egemen değilsek,
Bu
gün, savunmada tam egemen değilsek,
Bu
gün yönetim ameliyesinde tam egemen değilsek, hepsinin altında 12 Eylül’ ün
açtığı ve sürekli kan kaybetmemize neden olan yaralar vardır.
12
Eylül ve onun besleyip büyüttüklerini daha yakından tanıyabilseydik o kazanım
bile bize yeterdi. Ama heyhat! Çok güçlü aldatma araçlarını ellerinde tutan 12
Eylül’ cüler hâlâ egemenler ve millet o hileli yönlendirmelerin ağından bir
türlü çıkamıyor.
Her
12 Eylül içimde bir yerlerde uyuyan sızıyı uyandırıyor. Görüyorum ki yara hâlâ taze ve kan akmaya
devam ediyor.
“Kör olasın demiyorum, kör olma da gör beni”
Osman hocam 12 Eylül faşist darbeyi çok güzel açıklamışsın kutluyorum.
Harika içimizdeki hislerimizi dile getirmişsiniz bu günleri o nedenle acı ile yaşıyoruz Teşekkür ederim Sağlıklı günler Dilerim Cevdet Gökyer
Bugünün siyasi ortamının oluşumu 12 Eylül ün eseridir. Emperyalizmin dikensiz gül bahçesi yaratıldı. Emperyal sömürü meşru ve yasal konuma geldi. Yerli üretim bitme noktasına geldi. Sosyal devlet anlayışı yok oldu. Parası olana en iyisi, olmayana işine gelirse bu anlayışı yerleşti. Eğitim, sağlık ve adalet kamu hizmeti olmaktan çıktı. İşte 12 Eylül ün sonucu. Başkanım emeğine yüreğine sağlık.