Mülkiyet hakkı, malik sayısına göre tek başına veya birden fazla kişiye ait olabilmektedir. Birden fazla kişinin taşınır veya taşınmaz bir mala birlikte sahip oldukları duruma birlikte mülkiyet/ortak mülkiyet denmektedir. Ortak mülkiyette temelde iki şekilde ortaya çıkabilmektedir. Bunlardan ilki paylı (müşterek) mülkiyet olup ortaklar eşya üzerinde belirli paylar oranında maliktir. Bir diğer mülkiyet türü olan elbirliği (iştirak halinde) mülkiyette ise ortakların malvarlığı üzerindeki payları belirli olmayıp her bir ortağın hakkı malın tamamını kapsamaktadır.
Ortak mülkiyet hali; malın yok olması, eşyanın paydaşlardan birine veya üçüncü bir kişiye devredilmesi, topluluğun dağılması, cebri icra ile malın satılması ve kamulaştırma gibi hallerde sona ermektedir. Aynı zamanda hissedarlar aralarında anlaşarak dava açılmaksızın taksim/paylaşma yoluyla da bireysel mülkiyete geçebilmektedirler. Ancak burada kritik nokta bütün paydaşların paylaşıma rıza göstermesidir. Tek bir paydaş dahi paylaşıma razı olmazsa ortaklığın sona erdirilebilmesi için “izale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi)” davası açılması gerekmektedir.
İzale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davaları, taşınır veya taşınmaz bir mala birlikte malik olan kişilerin aralarında anlaşamamaları sebebiyle mahkemeye başvurarak ortaklığın aynen taksim veya satış yoluyla giderilmesini istedikleri hukuki süreçtir. Nitekim TMK/698’de “…paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir” denmiştir. Müteakip madde paylaşmanın biçimini de düzenlenmiş olup; “Paylaşma, malın aynen bölüşülmesi veya pazarlık ya da artırmayla satılarak bedelinin bölüşülmesi biçiminde gerçekleştirilir” denmektedir.
Ortaklığın giderileceği ilk şekil malın aynen taksimidir. Aynen taksimde ortaklığa ait malın her bir ortağa paylaştırılması ve bireysel mülkiyete geçilmesi söz konusudur. Ancak mahkeme, malın aynen taksime uygun olup olmadığını bilirkişi vasıtasıyla araştırmak zorundadır. Nitekim 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu kapsamında belirli büyüklükte olmayan parsellerin bölünemeyeceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla aynen taksime bu ve bunun gibi engellerin olup olmadığı mahkemece tespit edilmelidir. Bununla beraber malın birbirine denk parçalara ayrılması ve aşırı bir değer kaybı yaşamaması gerekmektedir. Bu sebeple uygulamada ortaklığın aynen taksim yoluyla giderilmesine rastlanılmamakta daha çok satış usulü uygulanmaktadır.
İzale-i şuyu davası, hissedarlardan biri tarafından diğer tüm hissedarlar taraf gösterilerek açılmak zorundadır. Ancak 05.04.2023 tarihinde Resmî Gazetede yürürlüğe giren kanun değişikliğiyle beraber artık izale-i şuyu davaları açılmadan önce arabuluculuğa başvurulması zorunlu tutulmuştur. Eğer ki taraflar arabuluculuk sürecinde anlaşamazlar ise dava süreci başlayacaktır. Davanın açılmasıyla birlikte mahkemece aynen taksimin mümkün olmadığı anlaşılırsa malın değerinin tespit edilmesi için bilirkişi raporu aldırılacaktır. Ancak malın değerine ilişkin alınan bu rapor bağlayıcı olmayıp dava kesinleştikten sonra satış memurluğu tarafından yeni bir rapor daha alınmaktadır. İzale-i şuyu davalarında kazanan ya da kaybeden sıfatı bulunmadığından bütün taraflar açısından benzer sonuçlar doğmaktadır. Bu nedenle davacı, davasından feragat etse dahi taraflardan biri davaya devam etmek isterse mahkemece davaya devam edilerek karar verilecektir. Aynı şekilde yargılama giderleri ve avukatlık ücreti tarafların payı oranında paylaştırılmaktadır. Davada, ortaklık malının satış suretiyle giderilmesine karar verilmesi halinde dosyanın kesinleşmesiyle birlikte dosya satış memurluğuna tevdi edilir ve satış memurluğu; kıymet takdiri, ilan ve satış işlemlerini gerçekleştirir. Belirtmek gerekir ki gerek dava aşamasında gerekse satış memurluğu sırasında malın değerine ilişkin alınan bilirkişi raporlarına itiraz edilmesi mümkündür. Yine ortakların tamamının istemesi halinde satış yalnızca hissedarlar arasında yapılacaktır. Lakin ortaklardan biri dahi rıza göstermezse satış kamuya açık bir şekilde gerçekleştirilir.
Bunun yanında izale-i şuyu davası kural olarak herhangi bir zamanaşımı süresi tabi olmadan her zaman açılabilse de davanın açılamayacağı birtakım haller de vardır. Bu haller ayrı ayrı incelemeye muhtaç olsa da başlık itibariyle bakıldığında; paylaşmanın uygun olmayan zamanda istenmesi, hukuki işlem gereğince paylaşmanın istenememesi, paylı malın belli bir amaca özgülenmiş olması, kesinleşmiş bir kamulaştırma kararının bulunması, fiili paylaşım olması gibi durumlarda izale-i şuyu davası açılamayacaktır.
Bahsi geçen durumlara örnek vermek gerekirse taşınmaz fiyatlarının fahiş şekilde arttığı bir dönemde satış istemek paydaşları zarara uğratabileceğinden uygun zaman olmayacaktır. Yine paydaşlar aralarında yapacakları bir sözleşmeyle ortaklığın belli bir süre devam edeceğini kararlaştırabilirler ki bu süre kanun gereği en çok 10 yıldır. Bunun dışında bir taşınmaz üzerinde aile konutu şerhi bulunuyorsa ortaklığın giderilmesi talep edilemeyecektir. Nitekim Yargıtay “Dava konusu taşınmaza aile konutu şerhi konulduğuna göre artık bu şerh, ortaklığın giderilmesine engel teşkil eder. Tapu kaydındaki aile konutu şerhi terkin edilmediği müddetçe ortaklığın giderilmesine karar verilmesi mümkün olmadığından” (Yargıtay 14. HD. 05/07/2017 T. E. 2015/15195 K. 2017/5681) demek suretiyle bu duruma açıklık getirmiştir. Ayrıca hissedarlar aralarında anlaşarak ortaklık malını paylaşmış olabilirler. Öyle ki noterde yapılacak bir rızaen taksim sözleşmesiyle bu durumu tapu kütüğüne dahi şerh edebileceklerdir. İşte Yargıtay’a göre paydaşlar arasında yapılmış bir anlaşma ve şerh olmasa dahi bu paylaşım cüzi halefleri bağlamaktadır.
Sonuç olarak izale-i şuyu davaları birbirleriyle anlaşamayan hissedarların ortaklık malı üzerindeki haklarının zayi olmasını engellemek ve devlet eliyle bir nebze de olsa maddi olarak haklarına kavuşmalarını sağlayan bir dava türüdür. Her ne kadar süreç yukarıda özet halinde basite indirgenmiş olarak anlatılmışsa da bireylerin hak ihlaline uğramamak adına profesyonel destek almaları önemlidir.