UMRE HAYEL EDERKEN
Muzaffer CAN
Çoktandır umreyle ilgili bir şeyler yazmayı arzu ediyorum, ama bir türlü bu arzumu yerine getiremedim, çünkü umrenin yapısal boyutu hakkında Zadü-l Mead’ı tercüme ederken yaptığım taliklarda ve “Delilleri ile hac ve umre” adlı eserimde konuyla ilgili birçok şey yazmış olmam bu mevzuya eğilmemi engelledi sanıyorum. Oysa ben umrenin farz veya sünnet olup olmadığını, fıkıh boyutunu değil, kendimizin edebini düzeltmede ne kadar yararlı bir ibadet olduğunu imkanım kadar edebi bir şekilde ortaya koymaktı. İnşallah başarılı olur.
Umre Arapça bir kelime olup عمر يعمر filinden türeyen isimlerden olup kök olarak عمارة عمرت imarat veya “amertü” kelimesinden türemiş bir isim olup anlamı binayı sağlam tutmaktır, eğer “amera” yapılma ise “eğleşmek ve bir süre kalmak anlamınadır, eğer doğrudan Umre türevi ise anlamı: özel ziyaret demektir. Hangisi olursa olsun beklide üç mananın hepsini kapsamına alması bence daha uygundur. Terim olarak ise; özel bir niyetle Beytullah’a giderek Kâbe'yi ihya etmek /orada ömrünün bir kısmını geçirmek ve/ Allah'ın emrini yerine getirmeğe çalışmaktır.
Umre fakihlerimiz her ne dedilerse dediler, ister farz, ister vacip, isterse sünnet olsun biz onun eda edilişini Kuranda emir kipi olarak görüyoruz. Allah Bakara 196. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “ وأتموا الحج و العمرة لله Allah için haccınızı ve umrenizi tamamlayınız.” Aynı ayetin ilerisinde de “kim Hacca kadar umre ile temettu yaparsa (ihramsız olarak o günlerden faydalanacaksa) kolayına gelen bir Hedy/ kurban bağışlayacaktır. Kurbanlar kesim yerine varana kadar başınızı tıraş etmeyin” buyurmuştur. Bundan başlanılan ibadetin Allah için tamamlanmasının vacip olduğunda hiçbir şüphe yoktur.
1960 yılından bu güne kadar sadece mecburiyetlerimin gereği beş altı yılım haricinde hep Kabe’de bulunmayı nasip etti Mevla'm, ama bir hizmetçi olarak, sizlere sunabildiğimiz hizmete mukabil olarak. Bu gün geriye dönüp baktığımda her karenin içinde siz varsınız, bu yolda beraber duygulandık, beraber ağlaştık, nice zorlukları beraber göğüsledik. Her halde sekiz binin üzerinde insanımızın bu mukaddes topraklarda göz yaşları içinde Lebbeyk seslerinin ufukları dolduruşuna şahit olduk. Kutsi yolculukta benden hiç ayrılmayan sevgili eşimin; Muzaffer ya bir kerede ikimiz yalnız hac etsek olmaz mı, yıllardır geliyorum haccı hanımları bir eksiği olur diye takip ederken hiç kendime dikkat edemiyorum, sende öyle değimli misin! Demesine karşılık veremedim sadece inşallah diyebildim o kadar.
Şimdi siz kardeşlerimden sağ olanlara diyorum ki; haydin bir daha umreye gidelim, gençlik ateşiyle koşarcasına tırmandığımız o Nur dağını, o Sevir dağını beraberce aşağısından bir daha seyredelim, o Arafat Mina Müzdelife'yi bir daha gezelim, belki eski günlerden kalan kırgınlıklar vardır hakkınızı helal etmenizi isteyeceğim. Böyle bir günün yaşanmasına şahitlik edelim. Şimdi zor çıkan bir sesim, zor adım atan bir ayağım ve kalem tutamayan bir elim var. Tecrübe ettim, ne zaman Mekke'de olursam o zaman bağlarımın çözülür gibi olduğunu gördüm. Bunun için haydin bir kere daha, bir umre ile ömrümüze ömürler katmaya var mısınız. Belki istesek de bir daha görüşemeyiz, kim bilir.
İnşallah şubatın yedisinde yola çıkacağız ve üç haftalık birr programımız var. Mekke’den hepinize sevgi saygı ve selamlarla……