MEMET AKİF BEYLE UMRE HAYALİ -2-
Muzaffer CAN
Akif burada Mescidi-i Nebevi 'deki okunan ezan sesleriyle cemaatin alınlarını göğe çevirişini, sonra “eşhedü enne Muhammedü-r Rasülüllah” denilirken dehşete düşmüş bir halde, “Üçüncü oldu şahadetler ki tuttu ebadı,
Muhammed’in ebediyet Güzin olan yadı,
Ne gulguleydi o yadın peyinde dalgalanan,
Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan Canan.
Diyerek aynı ton, aynı feryatlarla şiirini sürdürerek, ezandan sonra cemaatin kalkarak namaza başlayışına getirir sözlerini. Artık o sadece bir şair değil bir mazlum ümmetin hıçkırıklar arasında kaybolan feryatlarının en gür sedasıdır. Destanın bu son bölümünde araya girmeden sizi Akif’le baş başa bırakıyorum.
Sizden bu son bölümü paylaşmanızı rica ediyorum:
Önümde ümmet -i mazlumesiyle Peygamber;
Gözümde sel gibi yaşlar, içimde titremeler;
Ne ihtiyarıma sahib, ne itiyadıma ram,
Bu girdibad-ı ibad ortasında bî-aram;
Sularla engine düşmüş sefine-pare gibi.
-Ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzre dibi.
İner iner silinir, şimdi ta uzaklarda,
Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da,
Iyan olur yeniden - öyle çalkanıp durarak;
Zemin-i acze kapandım sonunda müsteğrak
Ayılmışım ki: O dehşetli girdibad, o huruş,
Sükuna münkalib olmuş da, bekliyor medhuş.
İnince yerlere mahfilden akıbet bir enin.
Boşandı gitti o binlerce sineden amin!
Boyun bükük, kol açık asumana, göz kapanık;
Ne inliyor o cemaat, ne inliyor artık!
Fezayı dolduran eller ki Hakk'a yalvarıyor;
Yarıp da loşluğu bir mütteka'yı nur arıyor!
Bu başka başka lisanlar, bu hercü ü merc avaz,
Birer niyaz idi Mevla'ya Hem de aynı niyaz
Evet, şu önde duran ihtiyar Serendibli,
Ya arka saflara düşmüş zavallı Magripli;
Dalıp dalıp gidiyorken sema-yı merhamete,
Gerek bu aleme ait, gerekse ahirete,
Ne istesin ki, beraberce ben de istemeyim?
Şu ben ki Her birinin ayrı ayrı kardeşiyim.
Ezelde kaynaşan ervaha ayrılık var mı?
Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı?
Olunca minberimiz, Arş'ımız, Huda 'mız bir;
Benim de beklediğim nur onun da gayesidir.
O nuru gönder, İlahi, asırlar oldu, yeter!
Bunaldı milletin afakı, bir sabah ister.
İnayetime halas et ki, dalga dalga zalam
İçinde kaynamasın çırpınıp duran İslam!
Bu secde-gaha kapanmış yanan yürekler için;
Bütün solukları feryad olan şu mahşer için;
Harim-i Kabe'n için; sermedi Kitabı'n için;
Avalimindeki ayat-ı bi-hesabın için;
Nasibi-i daimi hüsran kesilmiş ümmet için;
Şu hak-i pake bürünmüş sema-yı rahmet için;
Biraz ufukları gülsün cihan-ı İslam'ın!
Hududu yok mu bu bitmez, tükenmez alamın?
O, çünkü, aleme hakim yegane kudret iken,
Bir inkılab ile mahrum olunca azminden,
Esaretin ne kadar şekli varsa katlandı
Vatanlarında garib oldu kendi evladı!
O azmi sen vereceksin ki eylesin serayan,
Soluk benizlere kan, inleyen göğüslere can.
O ruhu ver ki, İlahi , kıyam edip dinin,
Zemine feyzini yaysın hayat-ı mazinin..
Henüz dua ediyordum ki, Ya Rasülellah!
Nidası kükreyerek, bir kanatlı tayf-i siyah,
Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere,
Süzüldü uçtaki Babü's-Selam önünde yere.
Mehib sayhası hala fezada çınlardı,
Ki yükselip yemden, yardı geçti eb'adı.
Düşünce Ravza-i Peygamber'in ayaklarına;
Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına.
Dikildi cebhe-i Didar önünde, müsteğrak.
Diyordu inleyerek:
– Ya Nebi, şu hatime baki
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahranın;
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın!
Harim-i pakine can atmak istedim durdum;
Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum.
Tahammül et! dediler Hangi bir zamana kadar?
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak;
Önümde durmadı artık, ne hanüman, ne ocak
Yıkıldı hepsi Ben aştım diyar-ı Sudan'ı,
Üç ay Tihame! deyip çiğnedim beyabanı.
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada;
Yetişmeseydin eğer, ya Muhammed, imdada:
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;
Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
İradem olduğu gündür senin iradene ram,
Bir an için bana yollarda durmak oldu haram.
Bütün heyakil-i hilkatle hasbihal ettim;
Leyale derdimi döktüm, cibali söylettim!
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü
Nucuma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
Azabı-ı hecrine katlandım elli üç senedir. .
Sonunda alnıma çarpan bu zalim örtü nedir?
Beş altı sineyi hicran içinde inleterek,
Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?
Demir nikabını kaldır mezar-ı pakinden;
Bu hasta ruhumu artık ayırma hakimden!
Nedir o meşale? Nurun mu? Ya Rasülellah!
Sükun içinde bir an geçti, sonra bir kısa ah !
Ne gördüm, oh! Serilmiş zemine Sudanlı
Başında, ağlayarak bir zavallı Seylanlı,
Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerim
Bitince harice nakliyle gasli, tekfini,
Baki' a gitti şehidin vücudu-i fanisi;
Harem de kaldı, fakat, ruh-i cavidanisi.
Mehmet Akif Ersoy