KİTAP VE SÜNNET SAVUNMASI -5-
Muzaffer CAN
Şimdi Rasülüllah (sav) bu dini bizler tebliğ ederken dindeki yeri nasıl idi, bu görevi üslenecek bir özelliği mi vardı da onun için kendisine bu görev verildi? Yoksa görevi yalnız tebliğden ibaret biri olup gerisini insanların anlayışına bırakan bir çeşit Allah tarafından postacı görevi yüklenen bir insan mı idi?
Gelenekçilikte aşırılığa kaçanların görüşüne göre her halde Allah Rasülünde yaratılıştan gelen bir üstünlük olması gerekiyor ki Allah Teala da onu rasül olarak göndermeye mecbur oluyor. Bunların dayanağı; “لو لاك لولاك لما خلقت الأفلاق Sen olmasaydın, sen olmasaydın alemleri yaratmayacaktım” şeklinde hadis diye söylenen bir metindir. Bunu inceleyecek olursak şu sonuçlara varırız:
a-İslamın tebliğinden itibaren geçen üç asır içinde yazılan hadisler içinde böyle bir hadis yoktur. Selefin tabiri ile bu haber; لا أصل له dayanağı /kaynağı olmayan bir haberdir ki velev zayıf bir kaynağı da bulunamamıştır.
b-Sahabenin sözlerinde de bu ibareye –zayıf alsa bile- hiç rastlanmamıştır. Onda sonraki Tabiin ve Tebe-i Tabiin sözlerini toplayan eserlerde de buna rastlanmamıştır.
c-Hem Arapça da bu şekilde Tekit yoktur, ve 1500 yıllık yazılı ve sözlü eserlerde لولاك nin لولاك ile yani “sen olmasaydın” cümleciği “sen olmasaydın” cümleciği ile tekit yapıldığı hiçbir zaman görülmemiş ve işitilmemiştir. Tartışmasız Arapların en iyi Arapça bileni Rasülüllah (sav) olup, onun böyle basit gramer hatası yapmayacağı gayet aşikardır.
d-Üstelik bu “sen olmasaydın alemleri yaratmayacaktım” sözünden haşa Allah’ın “istemeyerek yarattığı, sen olunca ben alemleri yaratmaya mecbur oldum” gibi Ona hiç yakışmayan bir ifade var, Bu ise “سبحان ربك رب العزة عما يصفون Senin izzet sahibi olan Rabbin onların (güya övmek için) sıfatlandırdıklarından yücedir.” (Saffat 181) ayetine zıt bir husustur.
e-Tebe-i Tabiin devri sona ererken İslam dini bu nesillerin gayreti ile Mısırdan başlayarak kuzey Afrika’nın tamamında ve İspanya’da, bu günkü orta doğuda, İran’da, Afganistan’da, ve Türkistan’ın her yanında yayılmış bulunuyordu. İşte o kadar hızla yayılan bir din o güne kadar hiç duyulmamıştı. İslamın ilk öğretici nesli tükenmiş yeni müslümanlar bu vazifeyi ister istemez omuzladılar ama sadece müslümanım demek yetmiyordu İslam gibi bir dini yaşamak ve yaşatmak için. Hicret bitmiş herkes tabii yaşayışına devam ediyordu. Şehirlerde medreseler kurulmuşsa da Arapça grameri bile en az iki yıl eğitim isteyen bir yapısı olduğundan, hem de o sıra bunları yazabilecek insan bulunmadığından müthiş bir açık ümmetin önüne gerilmişti. Hele halk ne olacaktı. O sıra bunlara çare arayanlar ilk defa halk medreselerini kurdular Ama sadece sohbetlere gelerek ibadet ve ahlak gibi konular işlendi. Böylece bu halk medresesi demek olan tekkeler önceleri herkes tarafından benimsenip desteklendi. Fakat gitgide büyüyen bu halk hareketi (her ne sebep olduysa oldu) işin başındakilerin bir takım anlaşılmaz sözleri ortaya atmalarından sonra medreselerle araları açıldı ve bu güne kadar da sürdü. Bu konu geniş çaplı araştırma ister. Artık tasavvuf tabiin dönemindeki Salt islamı yaşama yerine önceleri sahabenin hiç kullanmadıkları tasavvuf kelimesini kullanıp yeni bir durumun ortaya çıkmasına sebep oldular.
Genişleyen İslam coğrafyasında bir çok İslam devleti meydana gelmişti. Bu gelişim bir karar neticesinde değil de şartlar öyle gerektirdiğinden olunca idareciler kuvvetin yanında olmak gibi bir ortam oluştu. Bu da ta Peygamber zamanından beri bilinen hocaların dini meselelerdeki hürriyetlerine gölge düşürdüğünden, bu hocalar siyasilerden uzak dururken, tasavvuf erbabının bu yeni düşüncesi ile siyasilerin yönetme arayışları tam örtüşüp birbirine destek oldular. İşte yukarda ki hadis gibi bir çok asılsız rivayetler bu saf ve temiz, ama cahil halkın arasında kök saldı.
Zaman zaman bunların yanlışa gittiğini gören gerçek zahitler onları ıslah için çok mücadele ettikleri ve hala da mücadeleye devam ettiklerine şahit oluyoruz. Ancak karşılarındakiler onlara cevap vermeyip sanki onun görüşünü benimser görünerek bir takım laf üretiyorlar. Bu zatların vefatından sonra onların kitaplarına bir takım ilaveler yapmaktalar. Allah bunları ıslah etsin. Ancak başındaki insanı Peyğamber vekili olduğuna inandırılan bu müslümanlar ne yapsın, bu saf insanlara Allah yollarını göstersin. Bu gözü yaşlı insanlarımızı sakın kafir, münafık gibi bir yaftayı yapıştırmayalım. Onları af ile karşılayalım.
Devamı var.