GÖKSU, BİZİM ŞİRİN NEHRİMİZ
Muzaffer CAN Karaman 24, 09. 2017
Yetmiş üç seneden beri içimi en çok sızlatan, beni kendisine cazibe merkezi gibi daima çeken, ilk kalem denemeleri yapmağa başladığım günden beri güzelliğini bir türlü yazmaya cesaret bulamadığım, güzeller güzeli nehrim, benim GÖKSU.
Yeni yürüdüğüm zaman tanışmıştık seninle. O yıl rahmetli ebem/ annannem Fatma kiya (Muhtar demektir, rahmetli seferberlikte köyde kiya=muhtar olacak erkek kalmadığı için kiyalık vaifesini yıllarca üslenmişti) bahar aylarında yanına oğlu Mehmet dayımı da alıp köyümüüzün Göksu vadisine topal hacı çifliğine gider ve beni de yanında götürmüş. Altı ay her gün işini bitiren dayım, gelip beni kucağına alır ve Göksu kıysına götürerek, burada hem dinlenir hem de serinlermiş. Ebeciğim dayma “aman çocuğa iyi bak, sakın elinden iyice tut, aman yere koyma!” diye sıkı sıkıya tenbbih edermiş.
Dün eskimez eski hatıraları tazelemek üzere Sazağa gittim. Yarm saatte göksunun öte yakasındaki sazağa ulaştık, ulaşmasına amma, küçüklüğümde sazakta biten tatil günleri, zor şartlar altında abim Zeki Canla nöbetleşe merkebe binerek ailemlemle beraber Karamana gidişimiz geliverince hayale, göz yaşlarım boşanıverdi, gittim ta eski günlere. İş yapacağım bahanesiyle uzaklaşıp eşimden, durdum Göksunun bütün haşmetiyle göründüğü tetepeden.
Göksu, gök gibi mavinin her tonunu taşıyor,
Göksu, İnsana gök sırrını yerlerde gösteriyor.
Kah oyarken kayaları, onların yasına ağlıyor,
Derin vadilerden geçeren feryatlar koparıyor.
Bazen kan ağlarsın bilmem acep nedendir,
Bazen de sen ağlatırsın oysa zalim değilsin.
Bazen ikramların ne çoktur hesaba gelmez,
Binlerce yiyen var, senin sofran küçülmez.
Yükseklerden gelin, zerre kibir etmezsin,
Enginlere varır, niçin geldim demezsin.
Çağlayan sesin toroslarda yankılanırken,
Cennetten bir köşe olmuş sandım civarın.
Ak ey göksum, ak ki gönlüm şenlensin,
Kıyında yorgun ruhlarımız dinlensin,
Rengini seyrederken binlerce insan,
Vuslattaki sırlara Canlar kavuşsun.