İşte yolumuz
DOĞRU YOL /SIRATI MÜSTEQÎM (9)
Muzaffer CAN
4-Yol bizim olduğuna göre: sorumlu olduğumuz şeyler nelerdir?
Bu ne anlama gelmektedir yol bizim mi yoksa Allah'ın mı? Hem ayetlerde “geçekten şu Allah’ın YOLUDUR” demiyor mu idi- şeklinde akla takılan şeyler olur. Ona binaen şu takıntıyı gidermeğe çalışalım. Nasıl ki namaz, oruç zekat ve hac gibi ibadetlerin “yapacaksınız” emri Allah tarafından verildiği için bunlar hakikatte Allah’ındır. Emri icra eden ise biz kullarız, çünkü o emri yapmakla mükellefiz. O zaman da emredilen bu ibadeti yapan biz olduğumuza göre de o ibadete bizim deriz ki yolda bunun aynısıdır. Yalnız “Allah yolu” denilince bu emir ve yasakların hepsi içine girer.
İslam kelime olarak: teslim olmak, uygun davranmak, bırakmak, dayanmak gibi anlamlara gelirken terim olarak ise İslam’a girmek, işi Allaha havale etmek ve Allah'ın emir ve yasakların da Onun istediği gibi yapmak demektir. İslam da bir meselenin farz ve vacip yada haram ve müfsit oluşu tamamen Allah’ın elinde olan bir şeydir, kullara bu konuları araştırmak gerekmez. Ama iş kendi sorumluluğuna gelince o zaman sorumluluğunun farkında olan biri olarak her emrin hikmetini, faz oluş sebeplerini, bunu icra etmekle yapmamak arasında neye hürriyet sahibi olduğumuza daha da önemlisi bu yaptığımız ibadeti yalnız Allah adına yapmış olmayı düşünmek işte kulluğun esası, işte ibadetin sırrı burada.
Sevgili kardeş, doğru yolun iyi bilinip buluna bilmesi bizim o yoldaki yapılacakları iyi tanımaktan geçer. Şunu iyi bilelim ki Allah Bakara 185 te “يريد الله بكم اليسر ولا يريد بكم العسر Allah sizin için kolaylığı ister, size zorluğu istemez” buyuruyor. Allah bizim için kolaylığı istiyorsa, zorluğu istemiyorsa acaba hangi konulardır bunlar, bir kısmında istedi de bir kısmında istemedi mi? İşte bunu anlamak için Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı dinleyelim, O bu konuda der ki:
“ ان الدين يسر ولن يشاد الدين احد إلا غلبه فسددوا وقاربوا وأبشروا واستعينوا بالغدوة والروحة وشيء من الدلجة Din muhakkak kolaydır, hiç kimse dini zorlaştırmaya kalkmasın –kalkarsa- ancak zorlaştırdığı kendisini yener. Doğru olun, yakınlaşın, müjdeci olun, sabah erkenden, akşamın evvelinden ve gecenin son saatinden yararlanın” (Buhari Ebu Hüreyre’ den h. No 39, 6463. Nesâî 8/122, Beyhaqî 3/18)
Ayeti ve hadisi tekrar tekrar okuyalım, Allah da Peygamberi de kolaylık diyorlar. Ama bu bizim koyduğumuz kolaylık değil, din diye bizlere Allah ve Rasülü tarafından teklif edilen şey kolaydır. Onu zorlaştıran insan ve şeytandır. Şeytanın vazifesi belli, ama şeytanlaşan insan çok daha tehlikeli, şeytan bile ondan korkuyor. Allah Enfal suresi 48. ayetinde buyuruyor: “Şeytan onlara amellerini süsleyip sizi bu gün yenebilecek kimse yoktur, ben sizi zaten korumaya aldım diyor . Birde onlar iki gurup olduklarını görünce hemen ökçesi üzerine geri dönüp onlara –ben sizden uzağım, bensizin göremediklerinizi görüyorum, ben Allah’tan korkarım- demişti.” İşte ayet insanın şeytanlaştıktan sonra onun inemediği derecede alçaldığını anlatıyor.
Beşeriyetin içine düşebileceği bir çok tehlike var ama bunların en büyüğü şüphesiz Allah adına Rasülullah adına uydurulanlardır. İster şeytan kılığında ister melek kılığında olsun, değimli ki ما أنزل الله من سلطان ِ Allah’ın hiçbir delil indirmediği bir mevzuda konuşuyor, değil mi peygambere isnat ediyor. İster dindarlık için yapsın ister din düşmanlığı için fark etmez, değil mi ki Allah, Peygamberler dışında hiç kimseye kendi yerine konuşma yetkisi vermemiştir. Peygamberlere de وما عليك الا البلاغ “Sana ancak tebliğ etmek düşer” buyurmuş, yoksa onlarda kendilerinden bir şey eklememişlerdir.
Şeytanın tuzakları insanına göre değişiklik arz eder, ne tarafa yatkın ise ona göre tuzak kurar. Şeytan dindar bir kimseye dinsizlik teklif edecek değil, ama ona 99 hayır kapısı açar ki tam nefsine güvendirip yüzüncüde onu tuzağına düşürebilsin. İşte dindarın dünyada en zor en çetin işi budur Halbuki bunlara takılmadan bu DOĞRU YOLUN bir ucu da cennette olduğunu hatırımızdan hiç çıkarmadan o yolun levazımını öğrenmeye gayret etsek peygamberlere yoldaş oluruz. Kimse bize dünyayı cennet gösteremediği gibi cennetin anahtarını da kimseler elinde tutamaz. Hem sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed “Amellerin hangisi Allah’a daha sevimlidir? Denilince, أدومها وإن قل az ola bile en sürekli olanıdır” buyurdu. (Buhari, 9464, Müslim, 2818)
Hem Nebi (sav) Hz. Ayşe’nin yanına girmiş, yanında bir kadın görünce “bu kim* diye sormuş, kendisine, bu falanca, çok namazı kıldığını bahsediyor” dediler de, Efendimiz de Bıraksana, size gücünüzün yettiği emir olunmuştur. Vallahi Allah usanmaz, ama siz usanırsınız” buyurdu. (Buhari, 43,1151, Müslim, 851) Üstelik Allah, Bakara suresinin son ayetinde ربنا ولا تحملنا ما لا طاقة لنا به Ey Rabbimiz, kendine gücümüzün yetmeyeceği yükü yükleme! Diye bize dua öğretirken nasıl oluyor da Allah bir şeyi istemeden onun adına farz yapabiliriz.
Yapacağımız onca iş varken ibadetlerden bir tanesine yapışıp kalmak öbür görevleri görmezden gelmek şeytanın tuzağı değil de nedir! Bu yolculuğumuzda neleri yapacağız neleri yapmayacağız diye hoca aramaya gerek yok, Kuran meallerini sünnete dair hadisleri bir kere ciddiyetle oku, göreceksin ki yola dair her şey onda vardır. Acelecilikten hele birkaç ayet okuyup onunla etrafa fazilet satmaktan sakın. Çünkü buda Şeytan
tuzaklarından biridir. Allah ilim ve amel yolunuzu kolay etsin.