İşte yolumuz
DOĞRU YOL/SIRAT-I MÜSTEQÎM -5-
Muzaffer CAN
Konunun tahlili:
1-“Yol Allah yolu olunca onun isteği dışına çıkılamaz” demekten maksadımız, kulun hiç iradesi yoktur demek değildir.
Elbette Allahın iradesi yanında insanınki küçük bir parçadan ibarettir. Bu cüzî irade denilen kelime bir terim olarak iyi anlaşılması gerek. Eğer onu istediğimiz anlama çekecek olursak o bir terim olmaktan çıkar ve insanın bozuk itikat mezheplerinin düştüğü yanlışa düşeriz. Bilhassa bu meselede sorun tam anlaşılıp çözülünceye kadar üzerinde durmak gerek.
Buhari Es-Sahihinde (Ehadisül Enbiya ve İsti’zanda) 3327 ve 6227 nolu hadisinde, Müslim, Kitabül Cenneti de 2841 nolu hadisinde Ebu Hüreyre (Ra.)tan şöyle dediğini anlatırlar: Rasûlüllah (Sav.) خلق الله آدم على صورته “Allah Adem’i kendi suretinde/ şeklinde yarattı” buyuruyor. Bu ne demek oluyor. Bu Ademin yaratılışındaki farkı belirtiyor. Oda Allah’ın Tin suresi ayet 4 teki “Andolsun biz insanı en güzel/ en kıvamında yarattık” Beled 4. ayetteki “Biz onu andolsun ki en şiddetli biçimde yarattık” buyurmasında yatar. Allah diğerlerini yaratmıştır ama insan gibi hiç biri yaratılış safhasından geçmemiştir.
Mesela insanın yaratılışını anlatırken bir yerde su dan, bir yerde kan pıhtısından, bir yerde topraktan. Bir yerde balçıktan bir yerde de fayans gibi pişmiş bir çamur/hamurdan yarattığın onu üç karanlıktan geçirdiğini anlatır. Biz bunların niteliğini anlamayız ama niceliğini iyice dününce niteliği de fark ettiğimizi anlarız. Ama topraktan karakterimize ne geçti, sudan yapımızda ne bulunur gibi konular ehli olan bilginlere havale edilir, boşa çenemizi yormamış oluruz.
Bu kısa ayrıntıdan sonra gelelim sadede. Kurana dikkatlice bakarsak orada üç türlü yaratığın diğer yaratıklardan farklı olduğunu görürüz ki bunlar Melekler, şeytanlar ve insanlardır. Serüvenlerini takip edince meleklerin nurdan yaratılmış e nur gibi ter temiz bir hayat yaşadıkları, istemiş olsalar bile günah denilen o ağır suçu işlemeye uygun bir yapıları olmadığını hemen anlarız. Şeytanlar ise isteseler bile iyilik yapamazlar, çünkü iyilik yaptıracak melekeleri yoktur. İnsan ise hem iyiliği hem de kötülüğü yapacak melekelere sahiptir. İyilik yapınca melekleri kendine hayra bırakacak bir yüceliğe, kötülük yapınca da şeytana “pes bu kadar da olmaz, ben Allah’tan korkarım senin yaptığını ben yapamam” dedirtecek kadar günahlara dalmaya cesaret gösteren biri.
Melekler iyi şeyleri insanin hatırına getirirler, şeytanlarda ona kötülüğü güzel gösterirler. Meleklerin bu iyiyi göstermeleri ve teşvik etmeleri aslında Allah’tandır ve Allah onları bazen “biz” kelimesiyle ifade eder. İşte Allah’ın gerek doğrudan gerek melekler vasıtasıyla yaptığı bu yardımın adına “hidayet” denir. Peygamberlerin Allah’tan aldıkları emirleri ümmetlerine bildirirkenki gayretleri de hidayettir. Nitekim Kuran’da “ إنك لتهدى إلى صراط مستقيم Muhakkak sen dos doğru yolu gösterirsin” ayeti de hidayeti bu anlamda kullanmıştır.
İşte Allah insana iyiliğin kapılarını açması, onları kendinin rızası olan şeyler olarak kalbimize getirmesi de aynı anlamdadır ve ehlisünnet çizgisi budur. Yoksa Kuran ve sünnet olmadan bu meselenin çözümü insanı felakete götürür.
İnsanoğlunun rota belirlemeleri aslında Allahın yolunda cereyan eden bir gaflettir. Bir kere yol onun, varlık onun, varılacak yer onun. Onun mülkünde, onun har şeyi kuşatan bilgisine rağmen ona muhalefet etmek nasıl mümkün olur. O sadece Rahim değil aynı zamanda insan oğluna bu sonsuz hürriyeti bağışlayan Rahmandır. İster iman ehli ol ister küfür. İnsana kafir ola hürriyetini bağışlayan Allah’a hamdolsun.