İnsanın bütün davranışları içinin dışına yansımasıdır.
Mutlu hali de, mutsuz hali de,
Umutlu hali de umutsuz hali de,
Sağlıklı hali de hasta hali de dıştan görünür.
Aklımızdan geçeni dille söyleyerek veya elle yazarak dışa çıkarırız ama gözler de bir şeyler söyler.
“İmzanızı gönderin karakterinizi söyleyelim” diyenler, bu çizgiden mana çıkaranlardırlar.
Tefsir sahibi Maverdi, (972-1058),
“Hat/Çizgi, her ne kadar elle ortaya çıksa da o, ruhun hendesesidir” sözünü nakleder. (Edebü’d-dünya ve Din, 1/62)
Meselâ cumhuriyetten beri binalar yapılmıştır bu memlekette, ama turist gelince Süleymaniye’yi seyrediyor ve hayranlıkla bakıyor.
Cumhuriyetten beri yapılmış binalar var, kültür sarayı var ama kültür sarayına gidip bakan yok.
“Batıda bunların daha güzelleri var” diyor turist de vatandaş da.
Mimar Sinan’ın içiyle bugünkü mimar profesörün içi aynı değil.
Bu yüzdendir ki, İslam âlimleri, içimiz güzel olsun diye tabiatı çiçeklerle, böceklerle, dağlarla, denizlerle donatan Rabbimiz, bizim de içimizi ve dışımızı süslemek için ayetler indirmiş, bunlarla içinizi ve dışınızı temizleyip süsleyin anlamında ayetler indirmiş.
Sevgili Peygamberimiz de o ayetleri hayatımıza nasıl uygulayacağımızı göstermiş.
Topyekûn İslâm’ı yaşamak istiyorsak, bütün farz, vacip sünnetlere sarılmak gerekir. Sünnette basit olanı yoktur. Camiden çıkarken adımınızı nasıl atacağınızdan, evinizde yatağınıza nasıl yatacağınıza kadar, sünneti seniyyeye bağlı kalırsak, kendimize çeki düzen veririz, insanlara karşı etkili oluruz.
Bu iki milyar insan Müslüman’dır ama kâfir onu ezmeye çalışıyor.
Niye? Bizim durumumuzu biliyor adam. Bunlar hakkıyla Müslüman değiller, gâvur da değiller. Benim gibi yaşıyor benim gibi yiyor, benim gibi geziyor. Ama “İslâm’ı isterim” diyor.
Yahu kardeşim önce kendinde İslam’ı uygula, sonra müessesende İslam’ı getir, görelim bakalım.
Bu yürürlükten kalkalı bir asır olmuş.
Millet unuttu bunun hakikisini. Öyle olunca numune olarak sen bir göster bakalım.
Kitapta her şey güzeldir. En batıl dinlerden Çin’in dini bile kitaplarda güzeldir.
Hani anlatmıştık. Anasını yiyor yamyam. Yamyamın mantığı da çok güzeldir. “Niye yiyorsun?” demişler.
“Ben sizin gibi zalim değilim ki” demiş.
“Niye?” “Yahu anneniz sizi 9 ay karnında taşıdı mı? Taşıdı. Yemedi, yedirdi, göğsünden süt verdi size. Geceleri uyumada sizin acınıza katlandı. Şimdi o ölünce onu toprağa atacak kadar zalim miyim ben? Karnımda taşırım onu. Anam beni sırtında ve karnında taşımış, bende kanımda taşırım onu. Yerim” diyor. Adamın mantığı gayet güzel öyleyse bu iş mantıkla da olacak şey değil.
Rabbim doğruyu ve güzeli tarif etmiş. Doğru ve güzeli öğrenmeye ve o doğrultuda hareket etmeye gayret edeceğiz, aklımızı, mantığımızı, ilmimiz, zamanımızı, tenimizi, canımızı bu yolda yoracağız.
Miladi 1222’de vefat eden Şerişi, Makamatı Hariri’ye yazdığı şerhin dördüncü makamesinin şerhinde Ali bin Ubeyd er-Reyhani’nin, “Güzellik orandadır, estetik ise hareketlerin dengeli oluşundadır” sözünü nakletmiş.
Bir şeyin oranını belirlemek için kıyas yapacağımız sabit bir şey olmalı ve o sabit şeyde bütün insanlar ittifak etmelidir.
Mesela tabiat, bizim için sabit güzellerden biri, hatta birincisidir. Tabiatı da Allah yarattığına göre, demek ki güzellikte oranın aslı esası Allah’ın yarattığıdır.
Rabbimizin iki türlü kanunu vardır:
1-Tabiat kanunları,
2-İslam’ın kanunları.
Bizim, her şeyimizi kıyaslayacağımız bu iki kanundur. Tabiat kanunlarında herkes ittifak ederken Kur’an’ın kurallarında Müslüman olmayanlar ihtilaf ediyorlar.
Biz, yine Kur’an’ın kurallarına uyarak o ihtilaf edenlere karşı en güzel yolla doğruyu, güzeli anlatmaya çalışacağız ama kırıcı olmamaya dikkat edeceğiz.
Küsene barış elini uzatacağız. Sırt dönene güler yüz göstereceğiz. Hakiki dostlarımızı baş tacı ederken, bizden kaçanın elinden tutacağız, dostluk bağlarımızı kuvvetlendireceğiz ve yanlış yoldan geri çevireceğiz.
Kızı Aişe’ye iftira edenlere yardımını kesen Hz. Ebubekir (r.a.) hakkında Rabbimiz:
“Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar, yakınlara, fakirlere ve Allah yolunda hicret edenlere (bir şey) vermemeye yemin etmesinler. Afvetsinler ve görmezlikten gelsinler. Allah'ın sizi afvetmesini sevmez misiniz? Allah Ğafur'dur, Rahîm'dir.” (Nur süresi 22)
Bizi unutanı biz unutmayız. Yavrusunu kaybeden annenin hasretiyle onu aramak için şehir şehir, dağ, ova, dere, tepe demeden dolaşırız.
Çünkü biz Müslümanlara göre bir insan, insansız bir dünya ve içindeki değerli varlıklardan daha değerlidir.
 
                     
         
                                 
                                 
                                 
                                 
                                 
        
Yorumlar
Kalan Karakter: