DAHA NERELERE KADAR DÜŞECEĞİZ
Mahmut TOPTAŞ
İslâm alemini parçalamada etkili ajanlardan biri olan Lawrens, görüşlerini açıklamak için Paris’e çağırılır.
Çeşitli ülkelerin yetkilileri de oradadır. O yetkililerden birinin eşi, Lawrens’le birlikte olmak ister ama Lawrens tarafından reddedilir.
Yetkilinin eşi “Siz yıllarca çölde kaldınız. Ayna olmadığı için kendi yüzünüzü göremediniz. Güzelliğinizin farkında değilsiniz” der.
Lawrens aynaya doğru gider, yüzüne dikkatle baktıktan sonra, kadına döner ve şöyle der: “Doğru söylüyorsun. Yıllarca aynaya bakmadım. Ancak bir gün çölde kıl çadırında bana hizmet eden Arap kadınıyla yalnız kaldığımızda ona “Sen, beni güzel buluyor musun? Demiştim.
O, bana doğru döndü yüzüme dikkatle baktıktan sonra “Kuru bir kafaya takılmış iki mavi cam parçası görüyorum” dedi”
Batılı bir diplomatın hanımının gözünde güzel görülen ve ihanet etmeye sebep olan bu adam, Çölde yaşayan Müslüman bir hanım efendinin gözünde benzi kesik kuru bir kafaya takılmış mavi boncuk gibi gözler olarak görülür.
Hani Hucurat süresinin yedinci ayetinde “Allah size imanı sevdirdi ve kalbinizi imanla süsledi. Size kafirliği, fasıklığı ve ısyanı kötü gösterdi…” diyor ya işte bu Müslüman kadında isyana karşı bir ikrah, iğrenme, nefret etme meydana geliveriyor.
Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat, Pirlerkondu/Taşkent’e gelir. Yalnız, yorgun ve terli olarak çeşmenin başına vardığında dağ çiçekleri kadar temiz bir köylü kızına rastlar. Köylü kızından su ister. Kız bir tas suyu doldurur, biraz çam yaprağını tasın içine atar ve tanımadığı sultana verir.
Sultan, suyun üzerinde çam yaprakları olduğu için suyu döker ve tası kıza verir. Kız yeniden doldurur, çam yapraklarını suyun üstüne tekrar atar ve suyu sunar.
Sultan, sebebini sorduğunda “Beğ, siz terlisiniz. Çam yapraklı su güzel kokar. Siz süzerek içtiğiniz için sizi hasta etmez” der.
Sultan “Adını bağışla” dediğinde,
Kız “Adım bir yiğide bağışlandı” der.
Sultan “Ben Selçuklu sultanıyım, dile benden ne dilersen” dediğinde
Kız “Dokuduğumuz bezden vergi alınmasın” der.
Sultan :
“Güzelleriniz farımasın.
Çamlarınız kurumasın.
Sularınız ılımasın.
Bezlerinizden vergi alınmasın”
duasıyla beraber fermanını da verir.
Dağları sarp, suları sert, insanları mert olan Taşkent ve diğer köy ve kasabalarımız, yıllarca adını bir yiğide bağışladıktan sonra sultandan bile adını sakınan iş bilen, konuşma adabını, müsafirperverliği huy haline getiren hanımlar yetiştirmişler ve onlarla Viyana’ya varmışlar.
Ya bizler, üç yüz kelimeyle konuşan, sahnedeki türkücüyü öpebilmek için güvenlik kordonunu aşan, aşamadığı için bayılan bu kızlarımızla daha nerelere kadar düşeceğiz?
Yorumlar
Kalan Karakter: