“veto” sözcüğü dilimize Fransızcadan geçme bir kelimedir. Bir yetkinin, bir yasanın, bir kararın yürürlüğe girmesine karşı çıkma hakkıdır.
“veto hakkı” :Bir olayı ve veya kararı kabul etmeme, reddetme hakkıdır.
Siyasi hayatımızda, TBMM tarafından çıkarılan bir yasanın, bazı noksan ya da başka yasalarla çelişen nedenleri ile bir defa daha TBMM’de görüşülmesi nedeni ile Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilmesine VETO diyoruz.
1924 Anayasası yapılırken, Mustafa Kemal, anayasaya bir madde konularak, bazı kararlar ve kanunlara karşı-herhangi olumsuz ve geri dönülmez bir duruma karşı -kendisine “veto hakkı” verilmesini talep eder. Bunda da biraz ısrarcı olur.
Bu teklife kimler karşı çıkar bilir misiniz?
Ona hiçbir zaman saygıda ve sevgide kusur etmeyen, çevresindeki çalışma arkadaşları, genç hukukçular karşı çıkarlar. TBMM’nin üzerinde hiçbir kuvvet ve gücün olamayacağını savunurlar. M.K. Atatürk’ü bu isteğinden vazgeçirirler. Veto hakkının verilmesine karşı çıkanların başında, sonradan devlette büyük roller üstlenen Mahmut Esat Bozkurt ve Şükrü Saraçoğlu gelir.
Mahmut Esat Bozkurt, her daim Atatürk’ün yakın çalışma arkadaşlarından olmuş ve Türkiye’de hukuki temellerin atılmasında katkısı bulunmuş ve bilahare Adalet Bakanlığı yapmış bir şahsiyettir.
Şükrü Saraçoğlu da sonradan Dış İşleri Bakanlığı, Başbakanlık ve TBMM Başkanlığı yapmış olan değerli devlet adamlarıdır. Her ikisi de İsviçre’de çok iyi eğitim almış ve Milli Mücadeleye katılmak için Avrupa’dan yurda kaçak yollarla girmiş vatanseverlerdir. Hatta İsviçre’den dönerken, Venizelos bunlar “Jön Türkler” göndermeyin diye ihbarda bulunmuş.
Sonuç olarak, Mustafa Kemal’in mesai arkadaşı olarak seçtiği Mahmut Esat, Şükrü Saraçoğlu, Mustafa Necati ve Reşit Galip gibi geleceği görebilen, iyi yorumlayan, genç, yetenekli, bilgili ve cesur yüreği vatan sevgisi ile dolu arkadaşlarını M.K. Atatürk ile birlikte saygı ve rahmetle anıyorum.
Bu vesile ile okuyucularımızın ve hemşehrilerimizin de Yeni Yılda sağlıklı ve mutlu olmasını Allah’tan dilerim.