Hasan Özünal
Yaşamak nefes almaktır. Havaya ihtiyacımız vardır.
Nefes alıyor ve yaşıyorsanız, bu yaşamın devamı için ekmek lazımdır, su lazımdır, barınma ve korunma ihtiyaçları vardır.
Toplum da bir canlı gibi değerlendirilmelidir. Toplumun devamı için zaruri şartlar vardır. Toplumun medeni bir kalkınmayı gerçekleştirip, huzurlu yaşayabilmesi için de daha iyi şartlara ihtiyaç vardır.
Resmi kurumlar bu nedenle oluşur, STK lar (Güya) bu nedenle kurulur…
Ama 4. Kuvvet diye adlandırılan bir kuvvet vardır ki toplum onu bir ilaç gibi görür. Hem de reçetesiz ve beleş alınabilecek bir ilaç. O ilacın adı Basın-Gazete-Medyadır…
Kimin başı ağrısa ilk koştuğu mecra onlardır… Kim kendisini göstermek isterse o kapıyı çalar…
Yarım asırdan fazla oldu bu sektörde koşuşturmaya başlamamız. Büyüklerimiz ve Abilerimiz vardı. Öyle çok da değil. Bir iki tane… İçlerinde sert olanlar vardı, yanına yaklaşırken bile “destur” istenecek tipte olanlar vardı. İki kelimeyi bir araya getirip de bir haber metni oluşturmaktan aciz olanlar da vardı. Ömürlerinde tek bir satır yazıları yayınlanmamış ama adları büyük gazeteci olanlar bile vardı.
Tüm bunlara rağmen de bir ASALET vardı.
Saygı ve karşılığında sevgi vardı. Hizmet ve karşılığında kariyer ve takdir vardı. Sertlik hiç olmaz, hele hele kem söz ve kaba davranış affedilmezdi. Şehrin Belediye Başkanı, Kaymakamı vb. daha bıyıkları yeni terlemiş cevval, ergen gazeteci karşısında bile seviyeli davranır onun sadece “O” olmadığını o şehirde yaşayanların ortak sesi olduğunu bilirdi.
Geçmişi uzatmayalım. Anlatmakla bitmez… Bu güne bir göz atalım:
Günümüzde çok sayıda Gazeteci-Medya Mensubu-Basıncı var yerelde. Heyecanlı, atarlı ve havalı olanları da var, oturaklı, sakin ve kariyer görünümlü olanları da. Ama o atarlı, heyecanlı gençlerin hiç birisinden bu güne kadar ciddi bir yanlış görmedik. Yaşayan en yaşlı gazeteci olarak Birol Kuytan Abimi uğurladıktan sonra TEK kaldık. Ve hepsinden de bu özelliğimize yakışan saygı ve hürmeti de gördük. Sağ olsunlar.
Elbette hataları oluyor, yanlışlar yapıyorlar, eksikleri oluyor. Ama ne zaman ki bunları ikaz etsek canla başla toparlamaya çalışıp doğruyu arıyorlar.
Bizim bu kadar sevdiğimiz bu gençlerimiz ve onların yanında yarım asrı geçmiş TANK gibi DEVLET gibi olmuş basın kurumları ve basıncılar genelde nasıl görünüyor?
Resmi kurumlar, siyasi kurumlar, STK lar ve tüm kamuoyu onlara nasıl bakıyor?
Kısaca; olumsuz ve kayıtsız. Buna en yüksek mülki amirden tutun da sokaktaki vatandaşa varıncaya kadar herkesi dahil edebilirsiniz.
Ama varlığına kayıtsızı kalınan küçümsenen hatta laf arasında laf sokuşturulan bu güç ne zaman hatırlanıyor?
İş düştüğünde…
Ne zaman birilerine laf sokulacaksa onların kapısı çalınıyor, ne zaman laf sokan birisine cevap verilecekse onların kapısı… Ne zaman birinin başı dara düşse yine aranan onlar.
Ne zaman birisi bir yerlere aday falan olsa, seçim olsa aranan onlar. Kendilerini küçük dağların yaratıcısı gibi görüp de tır dolusu paralarla iş yapanlar, bir gün onların hatırını sormazken, işlerine sinek pislese onların kapısına koşuyor. Onlar aracılığı ile reklam yaptırmak için bütçe ayırmayanlar onları kafaya alıp beleş reklam yaptırma derdinde.
Vallahi yine de seviyeli insanlar ki benim yerel medya mensubu kardeşlerim; onların o anlarında “Hadi len” demiyorlar… Karamanı düşünerek yine de güç vermeye çabalıyorlar.
Hele hele herhangi bir konuda bir fikir beyan etmeye kalksalar ve bunu yayın organlarında medeni bir biçimde, fikir hürriyeti ve basın ahlak yasası çerçevesinde dile getirseler bile “LAİN” ilan ediliveriyorlar. Geçmişte bu durumda olanlar çok oldu.
Günümüzde resmi yerel basının sıkıntıları tavan yaptı. 60 lı yılların sonundan beri sektörde bu tür sıkıntıları defalarca yaşadık. Yerel Basın sektörünün bu gün içinde bulunduğu durumdan haberi olup da “bana ne” diyenlerin iyi niyetinden bahsedilemez. Gün gelip onlar da benzer sıkıntıya düştüklerinde basın “BANA NE” demez ve diyemez. Yine onların yanında yer alır. Yerel basın en çok da o “bana ne” diyenlere lazımdır aslında.
Ama tabi ayakta kalırsa…
4. Kuvvet olarak basın ayakta kalmalıdır. Asırlık zaman dilimi ile ifade edilebilecek güçlü kurumlar bir sarsıntı geçirse bile, tecrübe ve deneyimleri ile bunu atlatırlar, ama güçleri kırılır. Yerel Medyanın gücü o bölgenin gücüdür aslında.
Güçlü bir Karaman İLİ, güçlü bir bölge ve güçlü bir ülke istiyorsak; resmi kurumların en üst kademesinden başlayıp, tüm kurum ve kuruluşlar, STK lar, sanayiciler, iş adamları, tüccarlar, esnaf ve sanatkar, hatta sokaktaki vatandaş olarak, bu iyi niyetle gayret eden YEREL BASINA güç ve kuvvet vermeliyiz…
Zor - kolay bu günler geçer… Ama her şeyi yazamayan yerel basın da bu günlerde olup biteni hafıza defterine elbette yazar.
Tüm meslektaşlarıma güçlüklerle mücadeledeki başarılarından dolayı kutluyor, sevgiler sunuyor kolaylıklar diliyorum…