Hemen daha dün, öylesi sanatçılar, öylesi edebiyatçılar, fikir adamları geldi geçti ki. Bugün yerine yenileri maalesef konulamıyor, konulacak gibi de görünmüyor. Hele ki siyasetçiler… Bir kervandılar. Ama GEÇTİ DOST KERVANI. Vatanın, Milletin dostları…
Fikirlerine karşı siyaset yapsak da gerek siyasi duruşlarına, gerek insani yaşantılarına ve gerekse karakterlerine şapka çıkardığımız siyasetçiler oldu.
Sanatçı ve edebiyatçılar da o karanlık ve dumanlı ortamda gece ve gündüz kadar ayrılmış bir siyasi yapı içinde idi.
Kişisel olarak, Üstad Necip Fazıl’ın, Mehmet Akif’in, Erdem Beyazıt’ın, Arif Nihat Asya’nın, Abdürrahim Karakoç hayranları olsak da gizli gizli sevdiklerimiz de vardı.
Tıpkı adam gibi adam solcuların gizli gizli onları sevip takip ettikleri gibi bizler de Nazım’ı, Sabahattin Ali’yi, okur, Cem Karaca’yı, Erkin Koray’ı, Rahmi Saltuk’u çaktırmadan dinlerdik. Ama birisi vardı ki daha farklı idi. Onu sevmeye ve beğenmeye mecburduk adeta.
Bir kere duruşunda seviye ve asalet vardı, gayretli ve üretkendi. Her kesime karşı saygılı, sakin bir tabiatı vardı. Sivrilikleri yoktu. Ama en önemlisi, duruşu, fiziği tam bir İstanbul Beyefendisi olsa da o bir Anadolu evladı idi. Hasadı Anadolu’dan, çabası Anadolu içindi. Hatta çok güzel İstanbul ağzı ile konuşsa da türkülerindeki dil Anadolu idi. O, “vebalim boynunuza” demezdi türküsünde, “babalım boynunuza” derdi. Tıpkı Ayşa aba gibi, Memet emmi gibi…
Haçlı itlerinin salyaları sarkarak bizlere kurdukları tuzaklardan en büyüğü olan kültür saldırılarına karşı O direnişte idi.
Diretilen sazlara karşı onun sazı bağlama, diretilen tarzlara karşı onun tarzı Anadolu tarzı idi. Estirilen batı rüzgârlarının erozyonları altında kalan her bir değeri, bir cerrah gibi titizlikle teşhis ediyor ve kurtarıyordu.
Solcu idi. Daha doğrusu solcular sahip çıktığı için zorunlu bir tarafa ait olmuştu. Sosyalist hatta gomonist yakıştırmaları yapılsa da o dini motifleri de işlediği eserler verdi. Solcu olunca da fani hayatımızda tanıştığımız pek çok ünlü gibi onunla tanışmak kısmet olmadı. Ne de olsa biz de faşist damgası yiyecek kadar siyasi fikir sahibi idik. Ne ona yaklaşma cesaretimiz oldu ne de imkânımız.
Tanıyanlardan edindiğimiz bilgiler ise özel hayatının da tıpkı eserleri kadar titiz ve seviyeli olduğu, toplumun her kesimine karşı derin bir saygı duyduğu yönünde idi.
Onun çektiği çilenin binde birini gören günümüz insanı, devletine isyankâr, milletine düşman oluyor. O ise milletini hep sevdi ve ona hizmet için gayret etti.
Böyle bir Kurban Bayramı Arifesinde nereden aklımıza düştü Rahmetli Ruhi Su?
Sokağım âlem bir sokak. Tam bir Türkiye ve özellikle Karaman karması. Bir zamanlar flamingo yolu diye tabir edilen, daha sonra Hakan Sokak adını alan ve Rahmetli Başkan Abdulkerim Kılınç konutu olduğu için o isimle cadde yapılan sokak. Resmiyette adı ne olursa olsun vatandaş için hala hakan sokak.
Bu sokakta bu mübarek Arife ve Cuma günü davul ve klarnet sesi bir gelin alayını işaret etti. Aklımıza oradan düştü. Hani O’nun o güzel düğün alayı türküsü. Tıpkı; Çanakkale Türküsü, Kiziroğlu, Yunus Emre İlahileri, Karacaoğlan deyişleri, Köroğlu koçaklamaları ve onlarca kaybolmaktan kurtarılmış Anadolu Türküsü gibi…
Elbette bu ülkede sanata, sanatçıya bakış açısını da aklımıza getiriverdi.
Hangi cenahtan olursa olsun, kültüre sahip çıkan, sanata gönül verip bir şeyler üreten, hele hele fikir üreten her insanı öyle işkencelere tabi tutmuşuz ki. Her iktidar kendisine muhalif bir laf edeni yerin yedi kat dibine sokmakta tereddüt etmemiş. Ve…. Biz bunun adına DEMOKRASİ demişiz. Evet büyük harf yazdık. Zira adı büyük, uygulamada hiç bir kuralını tanımadığımız için kendi küçük bir sistem…
Zindanların duvarları hangi görüşten oluşa olsun, binlerce bu tür vatan evladının kanları ile ıslanmadı mı, iniltileri ile çınlamadı mı?
Gelin bu günkü gençlere kızmadan, onları lanetlemeden önce bir kez daha düşünelim. Bu Vatan için, bu Millet için bir şeyler yapmaya kalkanlara neler ettik neler… Gençler baktılar ki bu Vatan için, bu Millet için bir şeyler yapanların sonu perişanlık, günü gün edelim, kendi keyfimize bakalım, kendi gemimizi kurtaralım derdine düştüler. Dün başörtüsü için verilen kavgadan sonra bugün başı kapalı ama ahlakı yok olmuş gençlere kızmayalım. Tıpkı bir kademeye gelebilmek için fetöye yamanan şaşkınlar gibi. Tıpkı haçlının kurduğu tuzaklardaki yapıya uygun…
Ne hunharca katledilen ve kaza süsü verilen vatan evlatlarının katilleri bulunabildi, ne de failleri. Bitlisler, Mumcular, Yazıcıoğulları, Üçoklar, Kahveciler, Aksoylar ve daha niceleri…
En şiddetli savaşlarla yendiği ordunun komutanına silahını geri veren bir ahlak ve kültürün insanları olan bizler ne ara bu hale düştük. Haçlı bizi bizden bu kadar mı aldı. Tek bir eleştiriye, en seviyeli muhalefete, bizden farklı bir fikir sahibi olup da bunu dile getirene hoşgörümüz ne zaman kayboldu.
Bu iktidar denen şey sevilme ile kazanılıyor da şiddet ve baskı ile mi korunuyor. “Seni biz seçtik ama yaptıkların vaat ettiklerin gibi değil, yanlış gidiyorsun” diyene cevap kaba kuvvet ve cezalandırma yöntemi ne zaman düştü bu ülkenin gündemine…
Fikirleri fikirlerimiz, görüşleri görüşümüz, yolumuz bir, davamız aynı diyenleri bu gün tanımakta güçlük çekiyoruz.
Tıpkı dün bir siyasi görüşe sahip olup da karşı görüşün sanatçısına sempati duyunca aforoz edilip lain ilan edildiğimiz gibi, bu gün de doğruları söyleyince kırk satırı karşımızda buluyoruz.
Bu ülkeyi seçilmişler yönetebilir. Ama bu ülkenin geleceğini inşa edecekler fikir adamlarıdır, aydınlardır, sanatçılar, edebiyatçılar, bilim adamlarıdır. Siyasi iktidarının temel direği olarak İHA ve SİHA lara sarılanlar, kaç bilim adamına sınırsız destek vermiştir, kaç başarılı öğrenciye destek olmuştur, dünya çapında tasdik edilmiş bilimsel çalışması olan gençlere ne kadar sahip çıkmıştır. Bir tek İHA lar ve SİHA lar yetiyor, başka bir gelişmeye ihtiyacımız yok deniliyor ise, avukatlar yeni davalar açmaya devam etsin, yeni sürgünler, mobingler uygulansın, yandaşlar daha fazla beslensin, muhaliflerin gereği yapılsın, üniversiteler başta olmak üzere tüm kurumlara ne kadar pespaye varsa komutan yapılsın…
Ama bu Ülkenin her şeyden önce üreten insana ihtiyacı var. Ekonomik olarak her ürünü üretene, kültürel olarak öz kültürümüze sahip çıkarak yeni ürünler verene, fikir olarak da bizi bizden alan uygulamalara muhalif fikirler üreteceklere…
Maruz kaldığımız silahsız, kültürel ve ekonomik haçlı seferine karşı bir şeyler yapabilecek her siyasi fikirden insana bu memleketin ihtiyacı var. Elbette Milletin ve Devletin bunlar üzerindeki korumasına da…
İbadetlerin en güzellerinden olan kurban ibadetinde, Allah rızası için bir canlıyı kurban eden bizler, nefsi rızamız için bu memleketin geleceğini kurban etmeyelim.
Kurban Bayramınız Mübarek, Kurban İbadetiniz Kabul Olsun Efendim.
Yüreğinize sağlık,