Mart ayı kışın sonunda bir umuttur. Bir dönüm noktasıdır tabiatta. Elbette insanların yaşantısında da.
Onun için mart ve akabinde gelen nisan ve mayıs ayları hareketli geçer.
Bu senenin 31 Mart tarihi Siyasi tarihimiz için ve hatta demokrasimiz için çok önemli bir tarih.
Bu seçimler, yıllar önce çok güçlü başlayıp alternatifi olmadığından tek başına iktidar olan bir partinin güvenoyu sınavı olacak.
Çok güçlü ama çok da iyi faaliyetlerle başlayan bir siyasi hareket daha sonra teşkilatlarda oluşan demir halkalar nedeni ile her geçen gün halka ulaşamaz oldu. Başlangıçta güçlü siyasi danışmanların yanı sıra akil insanların da fikirlerine açık olan bu siyasi görüş sonrasında ciddi bir kast sistemi oluşturarak sadece üst düzeydekilerin kararları ve görüşleri ile idare edilmeye başlayınca ciddi değerlerini kaybetti.
Bunun en güzel örneğini geçtiğimiz iki yerel seçimde yaşadık.
Bunlar tüm siyasi partiler için de geçerli aslında.
Elbette seçim sistemimiz de onlara bu hakkı ve imkânı verdi. Vatandaş ne derse desin kendi adaylarını dayattılar. Vatandaş ne isterse istesin onlar kendi bildiklerini yaptılar.
“Halkın, halk için, halk tarafından, kendi kendisini yönetmesi” sözleri falan bir kenarda boynu bükük unutuldu. “Adayı ben belirlerim sen de buna oy vereceksin yoksa…” mantığı hâkim oldu.
Düşünün temayül yoklaması ile bir göstermelik iş yapıyorsunuz, sonra bu oylamanın sandığı açılmadan genel merkezlere gidiyor ve orada bu sandıktaki sonucu bir iki kişiden başka hiç kimse bilmiyor.
Demir halkaları geçebilen yoluna devam ediyor.
Demir halkayı geçebilmek için de o halkada yer alan birisinin adamı olmak şartı var. Birilerinin adamı olan seçilsin ya da seçilmesin halka nasıl hizmet edecek ki? Halkın temsilcisi değil o adamı olduklarının temsilcisi oluveriyor.
Bunlardan daha ağır ve tehlikeli durum da eleştirilerin ne kadar yapıcı, seviyeli, yararlı olduğuna bakılmaksızın mutlak cezalandırılması. Eleştirilerin, haklı/haksız, seviyeli/seviyesiz olduğuna bakılmaksızın anında linçlere varan tepkilerle cezalandırılması artık doğal olmaya başladı.
Aday adaylıkları başlar başlamaz yine aynı senaryolardan üretilmiş olayları görüyoruz. Falanın adamı, feşmancanın yakını gibi. Teşkilat falancadan yana, il falancayı, ilçe feşmancayı destekliyor sözleri. Genel merkezde falanca daha güçlü gibi…
Kimse sosyal yapıyı görmüyor, bakmıyor dikkate almıyor mu da bu dedikodular ortalarda dolaşıyor. Halkın teveccühü, talebi nedir önem veren yok mu?
Durum öyle olunca da ne kadar liyakatli olursa olsun pek çok kimse birilerinin değil de halkın adamı olduğu için ortaya çıkıp da “ben de varım” diyemiyor.
Sözümüz yerele ve tüm siyasi yelpazeyedir… Görüntüde bazı şeyler var. Elbette iç durumu bilmiyoruz, çünkü artık her şey demir halkalar içinde planlanıyor. Şeffaflık suç ve ayıp sayılır oldu.
İttifak partileri kuzey güney kutbu kadar uzak. İl yönetimleri seçilmiş kendi taraftarına cepheli, gönül yapan sempatik yapılar değil korkulan vurucu kırıcı yıkıcı timler sahada.
Bir siyasi parti içinde bile “parti gurubu” yerine “parti grupları” telaffuz edilir oldu.
Adayın o partiye getireceği oya bakılmaz oldu. Partinin kaybetmesi pahasına kendi adayına direten demir halka elemanları var. Üst karar merciine ulaşılamayacağını bildiklerinden üst karar merciine ait olmayan tercih ve görüşleri sanki gerçekmiş gibi dikte ettirmeler başladı.
Gelelim daha gerçekçi değerlendirmelere.
CHP her zaman plan ve program partisi olma özelliğinde iddialıdır. Bu seçimin daha başlarında da bunları sahnelemeye başladı. Muhalif oldukları ittifakın iki partisi arasındaki uzaklık ve soğukluğu körükleyici, aday ve kadro yetersizliklerini ön plana çıkarıcı yaklaşımla aradan sıyrılma hesaplarında görünüyor. İyi bir taktik mi?
İttifakın iktidar kanadı geçen seçimin kaybını unutturacak bir çaba yerine, tıpkı geçen seçimlerdeki gibi senin/benim, teşkilatın/genel merkezin falancanın/feşmancanın adamı derdinde mi?
İsmi duyulanlar arasında aday adaylığının kabul edilmesine bile engeli olanlar var mı? Liyakat konusunda sınıfı geçecek adaylar elbette var. Ama halkın adamı olup da kimsenin adamı olmadıklarından şu an isimleri gölgede kalıyor.
Halen belediyede görevde olan kadro da görev süreleri içinde yapılanları derleyip toparlayıp, onlarla sahaya çıkmaya hazırlansa da parti içinde ayrılıkların dedikodusu da henüz bitmedi. Bu dedikoduyu bitirecek medyatik bir görüntü de oluşmadı.
Sonuca gelecek olursak:
Tüm bu kargaşanın tek bir terazisi var. Tek bir hakemi, tek bir söz sahibi: Karaman Halkı…
Kazanmak isteyen o terazinin kalibresine, kurallarına değer yargılarına ve taleplerine bakmalıdır. Yol haritasını ona göre çizmelidir.
Bunu başaran kazanacaktır.
Falancanın adamı, feşmanca grubun desteklediği değil…
Genel siyaset ilgi alanımız dışındadır. Varsa yoksa Karamanımız, memleketimiz, ilimiz, şehrimiz.
Diliyoruz ki 5 yıl yüzümüzü güldürecek liyakatli bir Belediye Başkanımız olur ve keyfini süreriz.
Yine diliyoruz ki hangi siyasi partiden olursa olsun seçilen, tüm halkın takdirini toplar, geçmişin açıklarını kapatarak gelecekten yol kat eder…
Saygılarımızla…