Bende bir şey söyleyeceğim…
Seçim sahasında yarışacak tüm adaylara başarılar dileyerek sözlerime başlamak istiyorum. Evet, bu bir yarış, sizler kendinizi anlatmaya bizler sizi anlamaya ve bir seçimde bulunmaya çalışacağız.
Hani güzel bir laf var.
“Görünüşünüz neye benzerse benzesin, nezaket sizi dünyanın en güzel insanı yapar” diye…
Niyetim kimseye ayar vermek değil, ama hatırlatmayı vazife saydım. Sahaya çıkan tüm adaylarımızın liyakat sahibi olduklarına inanarak, topluma rol model olacaklarını her sabah evden çıkmadan kendilerine hatırlatmalarını diliyorum.
En çok da 8 yaşında bir çocuk annesi seçmeni olarak tam da yeri gelmişken, bir kez daha yazıp hatırlatmamı lütfen toplumsal ve vicdani bir kaygı olarak karşılayın. Çünkü kızım doğduktan sonra, haber saatinde evimizde ya kanal değiştirmek zorunda kaldık ya da televizyonu kapattık.
Peki, bu bir çözüm müdür?
Elbette değil.
Adayı, partilisi, seçmeni, yazanı okuyanı, herkesi sözünde eleştirisinde, tavrında ve davranışında insaflı ve ölçülü olmaya davet ediyorum. Toplumsal karne notumuzu iyileştirmeye davet ediyorum. Bu konuda tüm ülke olarak keşke bir seferberlik başlatılsa diye iç geçirerek davet ediyorum. Evvela kendi kapımızın önünü temiz tutmayı da hepimize yakışan bir başlangıç olarak gördüğüm için davet ediyorum.
Çünkü maalesef Türk siyasetindeki üslup ve adap kirliliği doğrudan topluma yansıyor.
Ve farkında olmadan gittikçe bu üslubu baş tacı ediyoruz.
Bu üslubu baş tacı edersek neler oluyor?
Okulda öğrenci öğretmene el kaldırıyor, küfür ediyor, hasta doktorunu dövüyor, sokak ortasında koca karısını, torunu ninesini 50 lirası için bıçaklıyor, çoluk çocuğun ve hayvanların ırzına geçiliyor. Komşu komşuya selam vermiyor, esnaf bir karış suratla dükkân açıyor, her işimizde kavga var, her işimiz küfür kokuyor. Sosyal medyada herkes birbirinin ağzını burnunu kırıyor, ana avrat sövüp sayıyor ve liste uzadıkça uzuyor…
Toplumdaki bu şiddetin siyasetle pek ala ilişkisi var.
Lütfen bu gerginliğe izin vermeyin. Lütfen bu ülkenin gençlerine, çocuklarına örnek olun. Benim çocukluğumda, mizah kültüründe taklitleri yapılan siyasetçileri hala gülümseyerek anımsıyorum. Tüm siyasi liderlerin birlikte katıldıkları açık oturumlarda, kimse evinde kanal değiştirmek zorunda kalmazdı. Artık kimseler ağzından çıkan lafa dikkat etmiyor. Siyasete olan saygı ve güven en çok da bu yüzden kan kaybediyor.
Projeniz, hizmetiniz en başta nezaketi tesis etmek olsun. Olsun ki, olabileceğini ülkemize gösterelim. En azından çaba sarf edelim…
Bizimle mi düzelecek demeyelim, seçim sonrası yüz yüze bakacağız. O halde, Nemrutlaşmanın ne alemi var?
Yazıma son verirken, son bir not daha…
Ben dinimi, Atatürk’ü, vatanımı ve milletimi hiçbir siyasi parti ile sevmedim. Sizi ancak bu ilkeler ışığında ülkeme ve memleketime yapacağınız hizmetler, ürettiklerinizin meyvesi soframa gelirse seve bilir ve seçe bilirim.
Gerisi lafı güzaf…
Boş lafa karnı tok olan seçmenin tırnak üstü kadar bir icraata itibar etmeye ihtiyacı var.
İnanın başka türlüsü güç artık.