“Her ölüm erken ölümdür…” Güle güle Tonton Başkanım
Çoban Ateşi/ Y.Küçükcicibıyık
“Her ölüm erken ölümdür” diyordu ya şair Cemal Süreyya… Bugün ardından onlarca sevdiğin aynı şeyi söyledi tonton Başkanım.
Birlikte yürüdüğümüz bir yol vardı ya hani, aynı şeyleri sevinip üzüldüğümüz, şimdi hepsini bize bırakıp gittin. Oysa daha yürünecek yol uzundu tonton Başkanım. Hak emrine boyun büken tarafımız da olmasa zor bu ayrılıklar, zor bu çekip gitmeler… Hele bir de arkasında doldurulması mümkün olmayan o boşluklar yok mu? Vallahi zor tonton Başkanım.
Şimdi seni son yolculuğuna uğurlarlarken, hayatımdan bir Hulusi Kentmen duruşunun çıkıp gitmesine üzülen gönlüm sözün bittiği yere getirirken beni, ruhun şad, mekânın cennet olsun tonton Başkanım.
Ömrümün en zor yazılarıdır sönen çoban ateşlerim. Ardında bugün yüzlerce yıkık gönül bıraktın sen, o kocaman cüssen kadar kocaman acılar yaşatıyor sevdiklerine…
Tontonluk en çok sana yaşıyordu…
20 yıllık tanışıklığıma ne çok anı sığdırdık. Birlikte memleket meselelerine kafa yorduk, birlikte sevinip birlikte öfkelendiğimiz günler gelirde aklıma, seninle ilk tanışmamızı hiç unutmam ben…
18 yaşım, meslekte ilk günlerim… Gazete editörüm, Fırıncılar Odası Başkanı ile röportaj yapmamı istedi. İlk karşılaşmamızda, mahallenin büyük abisi edanı ve tavrını hiç unutamam. O gün ömrüme düşen Hulusi Kentmen babacanlığı ve sempatikliği hiç eksilmedi ömrümden. Röportaj bitiminde, “Abi, sizi boşuna fırıncılar odası başkanı yapmammışlar. Sizden başkasına bu kadar yakışamazdı herhalde” dediğimde, tontonluğunu sevip “Ama yakışmıyor mu bizim kız” deyip gülmüştük birlikte… Sonra her karşılaşmamamızda ben O’nun bizim kız tarafına sığınan nazlı bir kardeş oldum. Her karşılaşmamızda, tontonluğuna en çok yakışan o kocaman gülümsemesinin ardındaki Ahmet Yenilmezi’i de tanırım ben…
Başkanım bugün seninle veda günüm, ilk gün karşılaşmamda da söylemiştim ya, birlikte gülmüştük. Bil istedim; tontonluk en çok sana yakışıyordu. Bıyıklı ve yorgun tonton Başkanım, kulağımda bir kahkahan kaldı, bazen neşenden, bazen küfüründen, bazen boş vermişliğinden… “Sen daha çok küçüksün” demiştin bir keresinde, sen ben bizim oğlan üçgeninde ben senin küçüğünüm ağbi, bir küçük kardeş üzüntüsü içindeyim bugün. Büyümek denilen hadise be biçim bir şeydir ki?
Bugün bütün sevdiklerin sana son kez seslenip haklarını helal ederken, benim de helalliğimi bil istedim.
Neşeli kahkahaların kaldı geride, o neşeye sığdırdıklarını bilen bilir de, bilmeyen de kendisi gibi bilir. “Boş ver bizim kız” dediğini duyar gibiyim. Bu sana son yazım, güle güle tonton Başkanım…
Aklımda gülüşün, bu hayat üzerindeki duruşun, haber arşivinde fotoğrafların, gönüllerde anıların kaldı. Bir yiğit insan, bir tonton başkan, bir güzel ağbi, bir de bizim kız dediğin küçük bir kardeşin hüznü işte…
Tonton Başkanım, sen bugün gidiyorsun ya,
Ben galiba büyüdüm, bil istedim.
Ha bir de radyoda bir şarkı çalar; Dönülmez akşamın ufkundayız…