Çoban Ateşi/ (Röportaj)Y.Küçükcicibıyık
BİZ İKİMİZ KENDİ 90’LARIMIZI ANLATTIK
Başarı, şöhret, acemilik, adına ne dersek diyelim büyüsüne kapılmak için çok küçük yaşlardaydık biz ikimiz… Şimdilerde büyüsüne kapıldığımız şeyin nasıl gelip geçici bir şey olduğunu anladığımız 40’lı yaşlarımızın en güzel vaktinde buluşup dertleştik Sultan’la…
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar günü…
Acısı hiç eksilmeyen bir ülkenin kadınlarıyız biz… Dilerim acıdan, kederden bahsetmeyeceğimiz 8 Martlarda olur ömrümüzde, ya da dilerim bizden sonrakiler daha cesur olurlar ömürlerinde.
Ben ömrüme çok güzel kadın dostlar biriktirdim. Bir dostumun başarısında neler çektiğini hep önemsedim. Her başarısına sevinç duydum kadının, her kederine gözyaşı akıttım tanıdık tanımadık…
Bugün istedim ki sektörümüzün sultanı Gazeteci meslektaşım Sultan Akbulut’la kahve tadında dertleşelim biraz…
8 Mart bir günden ibaret olmasın dilerim. 365 günümüz huzur, mutluluk ve başarı getirsin ömrümüze…
İnsanlarla kurduğu saygılı ilişkisinde, mesleğinde sultanlık makamını hak eden çok iyi bir insan o…
Önce iyi insan olabilmek, ne önemlidir oysa…
İstedim ki 23 yıl sonra, bir 8 Mart sabahına biz de dertleşelim biraz… Sonra dedim ki kendime ne iyi ettin Yasemin…
Sevgili Sultan’la 4 yılda bir uğrayan 29 Şubat sabahında Karaman’ın Sesi Gazete radyo ve televizyon binasında buluştuk. Bu buluşmayı yâd edelim desek 4 yıl bekleyeceğiz artık diye de gülüştük. Her zaman ki gülen gözleriyle buyur etti beni içeriye…
Aydınlıktır Sultan’ın yüreği… Dedim ya, iyi insan olmak mühim mesele yeryüzünde. Ben Sultan’ın en çok iyi olan tarafını sevdim…
Şimdi ben size, bize ayrılan bu köşede konuştuklarımızı anlatmaya kalksam birkaç gün devam eden bir yazı dizisi olur sohbetimiz…
Meğer biz ne çok şey biriktirmişiz Sultan’la ömrümüze…
Mesleğe başlamamız aynı yıllara denk düşen Sultan Akbulut 1992 yılında Karaman’ın Sesi Gazetesinde çalışmaya başladı. Çalıştığımız koşulları konuşurken bir yanımızın gülmesine, bir yanımızın ağlamasına galiba nostalji diyorlar.
Çalışkan ve başarılı bir gazetecidir sevgili arkadaşım Sultan, ilk sorumu soruyorum hemen…
Dünyaya yeniden gelseydin yine gazeteci olur muydun?
“Dünyaya yeniden gelsem, yine gazeteci olurdum…”
“Dünyaya yeniden gelseydim eğer yine bu mesleği seçerdim. Her ne kadar gazetecilik stresi bol bir meslek olsa da benim keyifle yaptığım bir iş. Ancak bu mesleği Karaman’da değil de başka bir yerde yapmayı tercih ederdim. Nedenine gelince burada maalesef gazeteci hak ettiği değeri görmüyor. Kendini geliştirmesine fırsat verilmiyor. Çünkü imkânların kısıtlı, yerelde gazeteci olmak çok zor…”
Benzer zorlukların üzerinde yürüdüğümüz oldu bizim Sultan’la… Basın mahallesinin iki küçük kız çocuğu olarak hep sevdik birbirimizi… Yardım ettik çoğu kez birbirimize, didişecek vaktimiz de pek olmadı zaten. Birlikte büyürken çok şey öğrendik…
Biz seninle hep çok iyi anlaştık... Yani rakip olmadık hiç bir zaman. Oysa toplumda şöyle bir algı var "kadın kadının kurdudur" böyle bir anlayışa katılıyor musun Sultan…
“Evet, biz uzun yıllardır tanışıyoruz seninle ve bugüne kadar hep iyi anlaştık. Farklı kurumlarda çalışsak da rakip olmadık hiç. Hatta zaman zaman birbirimizden notlar konusunda yardım bile aldık. Belki de bunun sebebi bu sektörde kadın olarak Karaman’da sayımızın azlığıydı. Çünkü her meslekte olduğu gibi gazetecilikte de erkek egemen bir toplumuz. En azından Karaman’da durum böyle. Kadın kadının kurdudur anlayışına gelince, evet, maalesef bu söz doğru. Sadece gazetecilikte değil her meslekte hem cinslerin birbirlerinin başarısını kıskanma gibi bir durumu var. Sanırım bu kadınlar arasında daha sık rastlanan bir durum. Özellikle egoları yüksek insanlarla çalışmak gerçekten zor…”
90’ lı yıllarda Karaman’da gazeteci olmak zor muydu, meslekte bir idolün var mıydı peki..
“90’lı yıllarda gazetecilik yapmak elbette zordu. Kısıtlı imkânlar ölçüsünde ve daha çok beden ve beyin gücü kullanılıyordu o dönemlerde. Ama şimdikinden çok daha keyifliydi. İdol meselesine gelince bu meslekte idolüm diyebileceğim kimse yok. Sadece ulusal medyada gazetecilik ve yazarlık yapan abilerim ve ablalarımdan hayran olduklarım var. Bu yıl meslekte 24. Yılım. Ben bu mesleğin içinde büyüdüm neredeyse. Çocuk yaşta bu kadar zor ve meşakkatli bir işin içine girince haliyle de çabuk büyüdüm. Hiçbir zaman da ben bu işin en iyisiyim gibi büyük laflar etmedim, etmem de. Daha öğrenmem gereken çok şey var.”
Sultan’ın her anlattığı şey kalbimde karşılık buluyordu. Bir röportaja hazırlanmak için bir gün halk kütüphanesine gidip araştırma yaptığımı hatırlıyorum bende… Tabii o yıllarda google hazretleri de yok, evde elimi nereye atsam sararmış gazete ve dergi kupürleri var hala, bir küçük kağıda yazılmış notlar, güzel sözler aydınlattı yolumuzu ve ruhumuzu… Atmaya kıyamadıklarım var benim de, bazılarını saklıyorum hala.
Yani içinden geçtiğimiz yıllarda bir dolu şeyin kıymetini bilerek büyüdük biz ikimiz… Şimdilerde ise, insan kendine emanet edilen zamanın ne kadar kıymetli olduğunu daha da bir iyi anlıyor sanki…
Mesleğe bir yıl önce başladığı için benden daha kıdemli olan sevgili meslektaşım Sultan’la orta şekerli kahvelerimizi yudumlarken 24 yıllık bir maziyi kurcalıyoruz. Aman Allahım aklımıza neler gelmiyor ki… Payımıza düşenlerle parladık kendi yolumuzda, bakalım bundan sonrasında daha neler öğretecek ademoğlu hayatımızda.
Meslekte ömrüne biriken bir yığın anı vardır eminim… En unutamadığın nedir diye sorsam?
“Kuşkusuz hepimizin unutamadığı acı-tatlı da olsa geçmişin tozlu raflarında biriktirdiği anıları var. Benim unutamadığım güzel anılardan biri sanırım bundan 4 yıl önceydi. Karaman Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen ödül töreninde ilk defa yaptığım işten ve yazdığım bir köşe yazısından dolayı ödül aldım. Bu benim meslek hayatımda unutamadığım anlardan biriydi. Birde geçen yıl 24 yıldır emek vermeye çalıştığım gazetem Karaman’ın Sesi tarafından verilen sürpriz bir ödül anım var. Çünkü hiç beklemediğim bir ödüldü. Bir diğeri ise Geçen yıl Ankara’da katıldığım yerel medyanın sorunlarının konuşulduğu bir toplantıda gazeteci ağabeylerim Mehmet Akarca ve Mustafa Kartoğlu’nun benim sorduğum bir soruya verdikleri güzel yanıtlarında yerel bir gazeteci olarak mesleğime ve yaşadığım bölgenin adının doğru telaffuz edilmesine karşı gösterdiğim itina nedeniyle beni kutlamalarıydı. Daha bunun gibi birçok güzel anı biriktirdim meslek hayatımda. Güzel anıların yanı sıra bu mesleğin acı tarafının da olduğunu birlikte büyüyüp yol aldığım mesai arkadaşım Arif Kerem’i kaybettiğimiz gün anladım. O gün ki duyduğum acı hala yüreğimde. Gece acı haberi İHA haber ajansı muhabiri Mehmet’in telefonuyla öğrendim. O saatten sonra sabah bir türlü olmadı. Güneşin doğuşuyla birlikte ben her gün yeni haberler yazmak için geldiğim işyerine bu kez en acı haberin içinde olan biri olarak gelmiştim. O gün gazeteciliğin ne kadar zor bir meslek olduğunu bir kez daha anladım. Çünkü dün birlikte çay içip simit yediğim, güzel sohbetler edip anılar biriktirdiğim Arif Kerem’in ölüm haberini yazdım. Onun ardından verilen taziye ilanlarını dizdim gözyaşlarıyla. Maalesef gazeteciliğin cilveleri de bu. Bazen en yakınının haberini yapmak zorunda da kalabiliyorsun. Bizim bugün cenazem var, hastam var veya keyfim yok deme gibi bir lüksümüz yok. Gözyaşlarımızı içimize akıtarak işimizi yapmak durumundayız. Çünkü bir gazete her ne olursa olsun çıkmak zorunda.”
Ne acıdır insan yaptıklarının ve yaşadıklarının tozunu alırken de içi kan ağlar çoğu zaman… Bende çok severdim Arif Kerem’i, zamansız gidişine ağladım bir kez daha ruhu şad olsun.
-Tatilsiz, izinsiz 7/24 geçen bir mesain var kendine ayırdığın zamanlarda neler yaparsın?
“Gazeteciliğin cilvelerinden birisi de bu maalesef. Özel hayatına yeterince zaman ayıramıyorsun. Benim yaklaşık 12-13 saatim işte geçiyor. Yani evden çok işyerinde geçen bir hayatım var. Eğer evli olsaydım herhalde kocam beni boşardı )) Bu kadar yoğun geçen iş hayatımdan arta kalan zamanlarda akşamları eğer ki evde olursam, yorgun ve keyifsiz de değilsem mutfakta pasta ve börek, yemekle uğraşmayı severim. Bunun yanında yeğenlerim benim hayatımın vazgeçilmezleri. Onlarla vakit geçirmek ve onlar için bir şeyler yapmak beni mutlu eder. Ayrıca arkadaşlarımla dost meclislerinde hoş sohbetler yapmak ve aile fertlerimle zaman geçirmeyi severim. Haftada bir gün Pazar günleri iznim var. O günde eğer ki temizlik, ütü, çamaşır gibi bilimum ev işlerinden fırsat bulursam sinemaya gitmeyi, iş yoğunluğundan görüşemediğim arkadaşlarımla ve ailemle vakit geçirmeyi tercih ederim.”
En sevdiğin şarkı nedir, söylemeyi sever misin?
“Ben biraz eski kafa olunca :)) öyle yeni pop şarkılar pek açmıyor. Daha çok türküler ve duygusal şarkılar favorim. En sevdiğim türkü ise Neşet Baba’dan “Yalan Dünya” Bu türküyü ne zaman dinlesem bu dünyanın ne kadar yalan olduğunu bir kez daha anlıyorum. Ben genelde türkü seven biri olduğum için türkünün her türlüsünü dinler, zaman zamanda eşlik ederim. Sesim her ne kadar kötü olsa da :))”
Hayat, teknoloji her şey değişse de, bir tek dinlediği ve sevdiği türküleri değişmiyor insanın… ahh…nasıl severim ben de Neşet Ertaş türkülerini. Bir röportajında 8 Mart günümüze anlam katan bir sözünü hiç unutmam, şöyle demişti: “Kadınlar insandır, biz insanoğlu” (ruhu şad olsun)
Eskiden Zordu Gazetecilik çok emek isterdi ama güzeldi de... Şimdi teknoloji bizi biraz tembelleştirdi sanki... Sence?
“Evet, eskiden internet yoktu, sosyal medya yoktu. Her şey kalem kâğıt ve emek isterdi. Geçmişte toplantılarda not tuttuğum ajandalarım halen durur. Toplantılarda özellikle devlet büyüklerimiz geldiğinde onların hiçbir sözünü kaçırmamak için onları pür dikkat dinler her cümlelerini not almaya çalışırdık. Gazetecilik o dönemlerde zordu ama çok daha keyifliydi. Şimdilerde ise teknoloji o kadar ilerledi ki artık ajanda, hatta not defteri taşımamıza bile gerek yok. Ses kayıt cihazları, akıllı telefonlar kalemin, defterin yerini aldı. Sesi kaydet sonra dinle ve haberleştir. Hele ki sosyal medya insanları çok daha tembel bir hale getirdi. Eskiden boş vakitlerimizde bizler kitap, gazete, dergi okurduk. Şimdi ise Facebook, Twitter, ınstagram gibi sosyal ağlarda zaman geçiriyoruz. Yani sanal alemin esiri olduk bir bakıma.”
O güzel eski gazete günlerimizi günlerce konuşsak bitiremezdik aslında. Aynı soruyu kendime de sordum. Ben en çok insanların gözlerinin içine bakarak yaşamayı ve yazmayı sevdim. Bu hayatta en çok sevdiğim eylem yazmak oldu benim de…
“…sabırlı olmayı öğrendim.”
Bu kutsal meslek sana ne öğretti bu hayatta…
“Neler öğretmedi ki… Kimsenin bende dahil kolay bir hayatı yok. Hep bir mücadele içindesin. Ve bu mücadelede kırıldığında üzüldüğünde oluyor. Hatta zaman zaman her şeyden vazgeçme noktasına geldiğin anlar bile oluyor. Ama Yüce Yaradana olan inancın daha ağır basıyor ki bu çok önemli. Ben yaşadığım her sıkıntıda ona sığınırım. Bilirim ki o hiçbir zaman biz aciz kullarının duasını geri çevirmez. Bu meslekte sabrı öğrendim. Eğer bu kadar sabırlı biri olmasaydım yaşadığım sıkıntılara katlanabilir miydim bilmiyorum. Gerçi yaş ilerledikçe bazı şeylere sabretmek zor oluyor. Daha önce de dedim gazetecilik stresi ve yükü ağır olan bir meslek. Bu stresli ortamda zaman zaman etrafımızdakileri kırdığımız da oluyor, kırıldığımızda. Ama bu meslek bana sabrı ve susmayı öğretti. Birde belki biraz ağır olacak ama kimseye güvenmemeyi, herkesi kendim gibi görmemeyi öğretti.”
40’lı yaşlarımızın en güzel hediyesi kendi hayatımıza dönüp bakmak oldu belki de… Kendi hayatımın yanlışlarından çıkardığım doğruları sevdiğim çok özel bir zamanın içindeyim bende. Başkalarının hayatında yanlış arayanlara gelince, zaman kaybetmeyin derim…
8 Mart için buluştuk bir gazeteci ve bir kadın olarak neler söylemek istersin?
8 Mart’ı ben sadece sıradan bir gün olarak görüyorum. O gün herkes gündemdeki yerini almak için süslü laflar sarf ederek kadınlar başımızın tacı demekle yetiniyor. Ötesi yok. Çünkü bu ülkede maalesef kadının adı yok. Eğer kadınsan hor görülmeye, dövülmeye, sövülmeye, öldürülmeye, tacize uğramaya, tecavüze uğramaya layıksın. Belki bu yüzden dünya genelinde en fazla kadın cinayetlerinin işlendiği ülkeler arasında yer alıyoruz. Erkeklerin hüküm sürdüğü bir toplumda, kadınlar olarak bizler hep geri planda yer almak zorunda bırakılıyoruz. Bu bizim mesleğimizde de mevcut ne yazık ki. Türkiye’de kadın gazeteci sayısı fazla olsa da Karaman’da kadın gazeteci sayısı ne yazık ki yok denecek kadar az. Bir kadın gazeteci olarak bu sıkıntıyı en fazla yaşayanlardan biriyim. Toplantılarda, etkinliklerde ne yazık ki erkek meslektaşlarımın arasında yalnız kalıyorum.”
Ama çok da seviliyorsun sevgili Sultan, mesleğinin sultanlık makamında, sevgisini ve saygısını esirgemeyen erkek meslektaşlarımıza da teşekkür edelim istersen…
“Hepsine teşekkür ederim tabii… Gösterdikleri sevgi ve saygıdan her zaman mutlu oldum bende”
Bir şubat ayından beklenmeyen sıcak bir gündü, üstelik 4 yılda bir uğrayan… Bizde 24 yıl sonra dertleşelim istedik. Kısacık sohbetimize ne çok şey sığdırdık. Bu yazının bir de son sözü olmalı elbet…
Son cümlen, söz sende...
“Öncelikle bana bu röportaj teklifini sunduğun için sana teşekkür ediyorum. 24 yıllık meslek hayatımda bu röportaj benim için bir ilk oldu. Biz seninle zaman zaman hasbihal ederiz. Birbirimizi özellikle yazmak konusunda yüreklendiririz. Ama Köşe yazarlığı çok ayrı bir kulvar… Her yiğidin harcı değil. Haber yazmak başka, köşe yazarlığı yapmak bambaşka… Çünkü o yazıya hayat veren sensin. Kendi yüreğinden geçenleri kaleme alıyorsun. Düşüncelerini paylaşıyorsun. Yazmak benim için hep keyif verici oldu. Bugünlerde her ne kadar yazamasam da, buna sen ister üşengeçlik de ister vakitsizlik. Ama ben sanırım kafa yorgunluğu deyip işin içinden sıyrılacağım. Yazmak için kafanın içinin rahat olması gerek. Ben tekrar sana bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum. Bende ne dolmuşum sayende içimdekileri boşalttım. Sende Çoban Ateşini söndürme ve yazmaya devam et emii…”
Şubat’ın dört yılda bir gelen son günüydü. Biz ikimiz kendi 90’larımızı anlattık bu 8 Mart’ta… Daha sahici ve sıcacık geçen eh biraz da özlenen günlerimiz. Meslekte 24 yıl bırakırken gerimizde, önümüzde bizi bekleyen güzel günlere bir hatıra olsun istedik. Sahi ne iyi ettik Sultan…
Mesleğe başlarken, 17 yaşım yeni bitmişti. Kocaman inançlarım vardı. Çoğu toza döndüler, ama inancımı besleyen çok güzel dostlar da biriktirdim ömrüme, çok güzel kadınlar tanıdım. Birisi de sen oldun sevgili Sultan…
İnancımı besleyen tüm kadınlar için bir Çoban ateşi yakıyorum, hiç sönmesin dilerim.