ÇOBAN ATEŞİ/ Y. Küçükcicibıyık
BİR HAYAL Kİ DENİZLER KADAR BÜYÜKTÜ
UMUDUN RENGİ İSE HEP MAVİYDİ…
Çoğu zaman hayallerimizin peşinden koşmaya umut bağlamayız… Vazgeçeriz, pes ederiz, “hadi canım sende, hayal işte…” deriz. Ve belki de başta biz inanmayız kendimize… Oysa O, koşacak durumu olmamasına rağmen koştu ve bir gün telefonum çaldı “Habercim Kızıldeniz’de daldım…” diye bir çığlık sevinç gönderdi bana…
Yüreğimin ta orta yerine yerleştirdim bu sevinci ve size de anlatmak istedim. Çünkü bana, size ve bir başka engelli kardeşime Çoban ateşi yaksın diye…
Umudun rengi hep maviydi…
Dilek Cuci kimdir?
Önce size Dilek’ten bahsetmek istiyorum. Yaklaşık 13 yıl önce Yerel Radyo ve televizyonda çalıştığım dönemde bir gün kapı çaldı. Kapıyı açtığımda öyle güzel yüzlü bir kız çocuğuydu ki koltuklarının altındaki değnekleri sonra fark ettim. İçeri buyur ettim. Karaman’da öğrenci olduğunu, boş vakitlerinde radyo programı yapmak istediğini söyledi. Sonra kendisinden bahsetti, 1.5 yaşında geçirdiği çocuk felci hareket yeteneğinin yüzde 60’ını ondan almıştı ve O bu durumun ödünç olduğuna inanmıştı. “Bir gün hayat bana bunu geri verecek…” diye yorumlamıştı. Her konuşması deniz ve umut doluydu. Umudun tek rengi maviydi ve o günden sonra hayatıma giren bu şirin kız çocuğu benim mavi güneşim olmuştu. Bana öğrettiklerine, ondaki o inanılmaz inanca o kadar çok hayran kalmıştım ki, en sıkıcı anlarımda en iyi ağrı kesicim oldu.
Kendine özgü radyo programı kısa sürede çok beğenildi. Şehre yağmur yağdığında müzik yayını kesip, dinleyicisine yağmur kokusu gönderen öyle şahane bir yüreği vardı ki, ben onu hep mavi güneşim diye sevdim. Öğrencilerin büyük bir bölümü Karaman’da olmaktan mutsuz iken, O Karaman’ı çok sevdiğini anlatır dururdu. “iki sevgilim var. Biri Yunus Emrem, diğeri Piri Reis… Bu topraklarda gördüğüm ilim her kula nasip olmaz Habercim” derdi.
Mezun olduktan sonra memleketi İstanbul’a döndü. Avivasa Emeklilik İş Geliştirme Bölümünde çalışıyor. 13 yıldır uzman desteği ile dalış yapıyor. İlk IDDIA sertifikalı Tür dalgıç. Ve 23 yıllık hayalini Mayıs ayı başında gerçekleştirdi. Engelsiz Mavi Derneği’nin desteğiyle Kızıldeniz’de daldı.
“KARADAN ESİRGENEN TÜM RENKLER MEĞER SUYUN ALTINA SAKLANMIŞ…”
İnanmak başarmanın yarısı ise eğer, Dilek hayallerine hem inandı, hem de her zaman ciddiye aldı. Zaman zaman bu yüzden incindi, kırıklarını toplayıp yeniden yoluna devam etti. Bazen telefondaki sesinden anlardım yine üzmüşler o pamuk şekeri kalbini diye, hayatın üzülmeyle geçirilmeyecek kadar kıymetli olduğunu anlatırdı. Çocukken annesinden dinlemiş ilk deniz hikayesini…
Annesine nasıl doğduğunu sorduğunda, Leylek masalı yerine, denizden geldiğini anlatmış annesi…
O günden sonra denizi anavatanı bellemiş. Ve bu öyle bir aşktı ki Onun için umudun da sevdanın da rengi hep maviydi… Çizgi film izlemek yerine su altı belgesellerini izleyen bir çocukluk yaşadığını anlatırken, gözlerinin içindeki o derin suları gördüm çoğu zaman… ve hep dua ettim sevdiğine kavuşsun diye…
14 yaşına kadar ayakta bile duramayan Dilek, önce yürüme mücadelesi verdiğini anlatıyor. 16 yaşına geldiğinde okula başlıyor. Bunu başardığına göre en büyük tutkusu olan denize dalmaya başarabileceğine inandığı gün yine telefonumun diğer ucundaydı. Ve o günden sonra…
Çeşitli kurslara katılmaya başladı. İlk dalışında duyduğu sevinci şöyle anlatıyor:
“Bodrum Güvercinlik’te ilk dalışımı yaptığım o günü hiç unutamıyorum. kendimi oraya çok ait hissettim. Bir anda sevgili Hocamın yardımını reddedip, denizatı gibi dizlerimi gövdeme çekip suyu iterek hareket ettim. Tek sorun mutluluktan gülümseyip, çok fazla su yutmuştum. Denizden çıktığımda hissettiğim tek şey güç oldu. Kendimi çok güçlü hissettim, reflekslerime ben bile inanamadım…”
İki yıl kursları takip eden Dilek Cuci, 10 yılın sonunda basıncın etkisiyle ayağındaki duyu kaybından kurtulur. Sonrasını şöyle anlatıyor Cuci:
“Adını vermek istemiyorum. Hocam beni ünlü bir dalış eğitmenine yönlendirdi. Bir hevesle gittim. O ünlü dalış eğitimcisi körün ehliyet almak istemesi kadar mantıksız buldu talebimi. Eğitimlerimi, vazgeçmem için epeyce zorlaştırdı. Kursa ısrarla ve bir tutam da inatla devam ettim, benim için adeta askerlik gibiydi, suyun altında şnav çekmek gibi bir şeydi bu eğitim… Daha sonra çalışma hayatından kazandığım bütün gelirimi bu işe harcadım diyebilirim. Geçen yılın sonunda ise dört dalış kulübünün yöneticisi bir araya gelip Engelsiz Mavi Derneği’ni kurdu. Almanya kökenli Uluslararası Engelli Dalgıçlar Birliği’nin (IDDA) eğitim programlarını Türkiye’de uygulamaya başladılar. Aralık ayında eğitimlere başladık. Şarm’daki dalış sırasında sürpriz yapıp IDDA 2’nci Seviye Dalgıç Sertifikası verdiler. Şimdi hedefim serbest dalış için belge alabilmek… Hedeflerine koşamıyorsan başka bir yol mutlaka var. Yaradan keremiyle lütfetti, sonsuz şükürler olsun.”
Türkiye’nin çeşitli illerinde 100’e kadar dalış yapan Dilek Cuci, palet işlevi gören özel bir eldiven ve iki yardımcısın desteğiyle dalış yapıyor. 18 metreye kadar dalabilen Cuci, Mayıs ayı başında Engelsiz Mavi Deneği’nin 11 kişilik dalgıç gurubuyla Mısır’a gitti.
“Ras Muhammed’e gözlerime inanamadım…”
Bir hayal, bir niyet ve neticede Ras Muhammed’de yaradanın mucizesine tanık olmak… bu anlarını anlatırken, çok özel şeyler hissettiğini söyleyen Dilek Cuci, zaman zaman yutkunup sustu…
“Ras Muhammed’te gördüklerime inanamadım. Yüce yaradanımın lütfettiği her incelik, beni başka başka alemlere taşıdı. Su o kadar berraktı ki, Allahım bu nasıl bir temizliktir dedim. Suyun derinliklerinden gelen o ışık huzmesine hayran kaldım. 23 yıllık kasvetli bekleyişimin, aydınlandığı andı bu… Deniz gözlüğümün camı sanki yok olmuştu ve o anda bir arınma yaşıyor insan… ne anlatabilirim, ne de tarifi var. denizin dibinde gördüklerim sanki bir cennet bahçesi gibiydi… su altının cenneti burası olmalı dedim. rengarenk balık sürüleri adeta bir ipek halıyı andırıyordu. Zıt renkler, puantiyeler, geometrik ve iç içe geçmiş desenler. Uzun sakallı keçi balığını mercan kuytusundan çıkarmayı bir türlü başaramadım. Melek balıklarının sarısındaki parlaklığa, aslan balıklarının asaletine hayran kaldım. O kadar çok mercan çeşidi vardı ki, hangisine saygı duruşunda bulunacağımı bilemedim. House Resfi’nde efsanevi aslan balığı ile tanıştım. Hiçbiri yem için insanlara sırnaşmıyordu. mavinin bütün renklerini görmek nasip oldu. Doğa karadan esirgediği bütün renkleri denizde toplamıştı. İşte tam da burası çocukluğumun düş yeri, benimse anavatanım olmalı dedim. Annemin kokusunu duydum, tüm sevdiklerimi deniz altında gördüm. Sonra dağlarında gülen suretler vardı. Güneşin selam verdiğini gördüm, yıldızların göz kırptığına şahit oldum ve anladım ki burada bir nizam var dünyasında ibadet eden… ahh Kızıldeniz seni tavaf etmek ne güzel bir ibadetmiş meğer bütün dualarıma balıklar mercanlar, güneş ve ay âmin dedi…”
Biraz da Mısır’ı anlatmasını istedim sevgili mavi güneşimden…
“Mısır, Kızıldenizin ta kendisi aslında… Kızıldeniz’de suyun altındaki o renkli dünyayı keşfedince anladım bunu. Şarhm akşamları şehre çıktığımızda, yürüyüş yapan pullu parlak giysiler içinde kadınlar gördüm. Mimarisindeki süsler büyüleyici, yemeklerindeki o zengin baharat çeşitliliği, müzikleri Kızıldeniz’i anlatıyordu. Kızıldeniz’in altıda üstüde renkli ve Mısırlılar bu renk cümbüşünü günlük hayatlarına taşımışlar.”
Son olarak neler söylemek istersin diye sorduğumda, bir çırpıda “hiç kimse hayallerinden asla vazgeçmesin” dedi. Hayallerini ciddiye aldığım için deniz kokulu bir teşekkür gönderdi bana…
Sonra yine susup “yosunların kokusunu duyuyor musun Habercim” dedi.
Telefonun diğer ucunda olmak ve bir hayale tanıklık etmektir beni bu hayata bağlayan… sevinmek, öyle ucuz bir kelime değil aslında… içimde kocaman bir çığlık var Kızıldeniz kadar… seni ve hayallerini seviyorum mavi güneşim. Güneşinden bir tutam alıp, Çoban ateşimi yakıyorum, Kim bilir belki başka hayallerde hayat bulur yeniden…
Sen Kızıldeniz’de dalmayı hayal ederken, bense hayallerine kavuştuğun gün bu yazıyı yazmayı hayal ettim hep… Sen hayallerine, ben sana inandım. Vazgeçmediğin için teşekkürler, mavi güneşim.