Röportaj: Sultan AKBULUT
Fotoğraflar: Murat Özünal
Hasan Özünal Arşivi
Fotoğraflar: Murat Özünal
Hasan Özünal Arşivi
Sayın Hasan Özünal, 2022 yılının 10 Ocağında Gazeteciler gününü kutlarken, yaşayan en eski gazeteci olarak sizi tanımayan pek yok ama yine de kendiniz ile ilgili bir hatırlatma yapar mısınız?
H. ÖZÜNAL: Geçen asrın ortalarında Karaman’ın İslihisar köyünde doğmuşum. 2 yaşlarında iken şehre taşınan rahmetli dedem ile Karaman’a gelmişim. Karaman’ın en güzel sokağında çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı yaşadım. Güzel günlerdi. İlkokul Cumhuriyet, Ortaokul Yunus Emre ve sonrası Karaman Lisesi. Lise biter bitmez İstanbul Üniversitesi İşletme. Gazetecilik hayalim nedeni ile 2 yıl sonra bugünkü adı İletişim Fakültesi olan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın bölümü. Banka memurluğu, askerlik ve sılaya dönüş. Kırtasiyecilik, radyo TV yöneticiliği, çok çeşitli STK’ larda hizmetler. 1968 yılında sizlerin yönetiminden iftihar ettiğimiz Uyanış Gazetesi’nde basın ile tanışma. Uzun yıllar baskı, muhabirlik, yazı işleri müdürlüğü ve sonrasında haftalık Ferman Gazetesi. Bir dönem Karaman Gazeteciler Cemiyeti kurucu üyeliği ve Başkanlığı... Son 5-6 yıldır da kenardan sadece köşe yazarlığı...
1-Eskiden böyle miydi Sayın Özünal?
H. ÖZÜNAL: Bu soruyu iki şıkka ayırmak gereği duyuyorum. Maddi ve manevi olarak. Bunların çok çeşitli alt başlıklarını kısaca izah etmek gerekirse:
Mal yoktu. Tüketim malzemeleri çok sınırlı ve tek çeşit idi. İhtiyaçlar sınırlı ve kolay temin edilecek şeylerdi. Bu günün kazançları ile o tarihleri yaşasak her birimiz imparator olurduk. Çarşıdan alınan yağ, şeker, tuz, bez ve gazyağı idi. Tüketen, ihtiyacının tamamına yakınını üretirdi. Buna karşılık, toplumda bir huzur vardı. İnsanlar her konuyu paylaşmayı bilir, buna kendisini mecbur hissederdi. Bir evde pişen, komşuda birkaç sofraya düşerdi. İnsanların başını sokacakları toprak damlı da olsa, bir göz bir aralık da olsa, evleri varsa, bir iki günlük kilerde katık ve bir kaç ay yetecek un, bulgur varsa diğer ihtiyaçlar lüks sayılırdı. Güzel ahlak, bilgi, görgü ve kültür altından akçeden kıymetli, bunlara sahip olanlar gerçek zenginlerdi.
Yüzler güler, bu yokluklar arasında bile herkes tertipli, düzenli, temiz ve saygılı bir hayat yaşardı. Yerlerde çöp, arsalarda moloz görmezdiniz. Evlerde yerlerde oturulurken bir yaş küçük bir yaş büyüğüne göre kapıya daha yakın oturur ama büyükler de küçüklere karşı eli açık, sevgi dolu, eğitici, güzel örnek olma çabasında, hoşgörülü olurdu. Aile içi kavga hiç bilinmez, geçimsizlikler araya giren büyükler tarafından sessizce halledilir, ayrılıklarda her iki taraf birbirine saygılı olurdu. Sabun kıt, türlü türlü şampuan ve kozmetik olmasa bile insanlar madden ve manen temizdi. Allah saçının bir telini gösteren kadını cehenneme atacak diye başını kapatıp iç çamaşırını gösteren pantolonlar giymezdi kimse. Mahallede hanımlar öz kız kardeşten daha fazla korunur kollanır, hatalar örtbas edilir, insanlar tahrik edilmezdi. Bizi bizden eden kapitalizmi dayattıktan sonra her şey değişti.
2-Yılların tecrübesiyle birde sizden dinleyelim. İyi bir gazeteci nasıl olmalıdır?
H. ÖZÜNAL: Temel iki düsturu olmalıdır. Bunun en başta geleni iyi bir ahlak, ikincisi de genel kültürü içeren bilgi. En bilgili gazetecilerin ahlak olmayınca, vatanı satmaya kalktıklarını yakın tarihlerde defalarca gördük. Ahlak kişinin kendisinden kaynaklanan bir yapıdır. Bilgi ve o bilginin hâsılatı olan kültür, çaba ile elde edilir. Türkiye’de diploması olmayan kaynakçı dükkânı, berber dükkânı açamıyor ama herkes her an gazeteci olabiliyor. Peki bilgi?
Bunun iki yolu var, birisi okuluna gidip bu mesleği tahsil etmek. Şart mı? Güzel örnekleri ile de kanıtlayabiliriz ki değil. Çevresindeki usta gazetecilerden istifade edip, sürekli araştırıp okuyarak başarı elde edilebilir. Bir doktor için sadece tıp bilgisi, bir avukat için hukuk bilgisi yeterli olabilir ama bir gazeteci için genel kültür adına, her konuda bilgi sahibi olma şartı vardır. Hatırlarsınız ünlü bir kanalın muhabiri “bu yıl da kurban bayramı ile hac mevsimi aynı tarihe denk geldi” diye saçmalamıştı. Diyelim tarım üzerine bir haber ya da makale yazacak gazeteci, domatesi ağaçta, patatesi çalılarda yetiştirmeye kalkarsa bunun adı utanç olur. Eğer gazeteciliğin okulunda tahsilini yapmamış ise hayat okulunda derslerine iyi çalışmalıdır. 10 yıl gazetecilik yapmış bir kardeşimin “Abi, bu özel idare belediyenin değil mi? Belediye başkanı toplantıya niye gelmedi” sorusu beni kahretmişti… İkinci yol ise kaliteli bir okula gidip bu mesleği akademik yoldan öğrenmek. Ama yine de kendisini yetiştirmek şartı ön planda.
3-Gazetecilik mesleğini icra eden genç meslektaşlara tavsiyeleriniz neler olacak?
GAZETECİ ÖZEL HAYATI İLE MESLEĞİ ARASINA KALIN BİR DUVAR ÖRMELİDİR…
H. ÖZÜNAL: Öncelikle özel hayatları ile meslekleri arasına kalın bir duvar örecekler. Bu şart. Bir gazeteci kardeşimin “ben gazeteciyim bana ceza yazamazsınız arkadaş” diye hakkında haklı yazılmış bir trafik cezası için ilin emniyet müdürüne çıkışmasının mahcubiyetini hala taşırım. Önce katıksız bir ahlaki yapı içinde olunmalıdır. Özel hayatına da çeki düzen vermeli ve yiyecekse bir nane bunu reklam etmeden gizli yemelidir. Özel hayatında karşılaştığı kişisel olayları mesleğine asla intikal ettirmemelidir. Bu yapıdaki bir gazeteci işin yüzde kırkını çözmüş demektir. Gerisi bilgiye kalır. Bilgili olmalıdır. Her konuda hiç durmadan okumalı, her gün yeni bir şeyler öğrenmelidir.
HABER YAZMAK HİKÂYE ANLATMAK YA DA DESTAN YAZMAK DEĞİLDİR
Haber yapacaksa, haber notlarını önüne koyup o konudaki bilgisini tartmalı, eksik bilgisi varsa onları tamamlamadan haber yazmaya asla başlamamalıdır. En basit, en sıradan haberin bile içeriği tam olmalıdır, ki bunun kalıbı da 5N1K dır. Bunlardan bir teki eksik ise o haber o gazetecinin alın karası, utancıdır. Haber yazmak hikâye anlatmak ya da destan yazmak değildir. Haber sekretaryasının sabit kuralları vardır. Haber sadece haberdir. Haberi yazan bu habere yorum, yönlendirme, ya da kanaat katamaz. Bunu yapacaksa oturur, dizini kırar bu konuda makale yazar. Gazeteci ticareti ile mesleğini karıştırmaz. Kendisine ilan vermeyenleri hain, lain ilan etmez, ya da üç beş kuruşluk reklam için başkalarının davuluna tokmak sallamak için, amiyane tabirle papidiklik yapmaz. Bu davranışlar mesleğimizin yüz karasıdır. Şu da unutulmamalıdır ki dürüst, seviyeli, ahlaklı ve kaliteli yayın organı, hangi mecrada olursa olsun çok okunur ve çok güvenilir. O tür yayın organına da herkes reklamını güvenle ve severek verir. İyi bir gazeteci, okulunu okusun ya da okumasın, hayatının her gününü kendisini hayat sınıfında yeni şeyler öğrenmeye adamalıdır. Ama mutlaka okumalı çok okumalıdır.
4-Sizce gazetecinin toplum üzerindeki etkisi nedir?
H. ÖZÜNAL: Bunu zaten bizden öncekiler genellemişler. Gazeteci dördüncü kuvvettir. Örneklemek gerekirse; toplumdaki tarım ticaret, sanayi, hizmet, siyaset, bürokrasi gibi sektörlerin her birisi birer tuğladır. Ama duvar örerken bu tuğlalar arasına harç gerekir. Gazeteci bu harçtır.
Organizede çok başarılı olmuş sanayici bir dostum, kendilerini bir ziyarette ayağa kalkmış, beni de odasının penceresi kenarına çağırmış ve yüksekten seyrettiğimiz Karaman Organize Sanayi Bölgesini göstererek demişti ki: “ Sevgili Dostum; işte tüm bu tesislerde sizlerin payı, katkısı ve çabası çok fazladır. Bu gün Karaman sanayisi varsa sizin emeğimiz çok fazladır. Bizler çabaladık, sermaye ve emek verdik ama sizler de yazarak, çizerek, yol gösterip, kamuoyu oluşturarak bizlere ışık oldunuz, yol gösterdiniz."
Ama; elbette seviyeli ve kaliteli bir yayıncılık ile bu etkiyi sağlarsınız ve toplum sizin başarınızı kime çamur attığınız, beş paralık reklam alamadım diye kime çattığınız, ya da siyasi olarak birilerini yerden yere vurduğunuz için değil, seviyeli, dürüst bilgili ve liyakatli olduğunuza göre değerlendirir..
5-Tecrübeli bir gazeteci olarak yerel gazeteciliğin tanımını yapar mısın?
YEREL GAZETECİ YAŞADIĞI ŞEHRİN FİKİR ADAMI OLMALIDIR
H. ÖZÜNAL: Yerel kavramı aslında göreceli kalıyor. Ama sınır koymak gerekirse o ilin veya o şehrin sınırlarını koymak gerekir. Bu noktada yazı türüne göre sınıflandırma yapmak gerek. Adli olaylar kesinlikle o yöre ile sınırlı kalmalıdır. Olayın şekli türü ne kadar ilginç olursa olsun başka bölgelerde olan bir olayın yerel bir haber kaynağında asla yeri olamaz. Bunun yanı sıra ülke genelini ilgilendiren ama il genelinde yaşayanların özel ilgi alanında olan konular haber olarak işlenebilir. Örneğin Karamanlı Yunus Emre ile ilgili hükümet ya da bir akademik kurum bir karar almış, bir gelişme duyurmuşsa bu konu genel bir konu olsa da Karaman özelinde çok önemlidir ve bu haberi ulusal yayın organları ile Karaman yayın organları da duyurmak zorundadır. Haberciliğin dışında, yerel gazeteci yaşadığı şehrin fikir adamı olmalıdır. Şehrini merkez ve kırsalını çok iyi tanımalı, tahlil edebilmeli, sorunlarını gün yüzüne çıkararak bunlara çözüm önerileri getirmelidir. Gazeteci kişi değil, tüm halkın temsilcisidir. Konulara bu yaklaşım içinde yön vermelidir. Sorun tespiti ve çözüm önerilerinde o bölgenin liyakatli kişilerinin fikirlerine müracaat etmeli, kendi fikrini de test etmelidir.
YEREL GAZETECİ SİYASİ OLAMAZ
Yerel gazeteci siyasi olamaz. Olmaya kalktığı anda gazeteci kimliği biter, o siyasi görüşün borazanı olur, güvenirliği kalmadığı gibi mesleğine ihanet suçunu da işler. Bu son saydıklarımız elbette köşe yazarlarını ilgilendiren şeyler, ama kadro yetersizliğinden dolayı ikisini birden yürüten kişiler bu ayrımı çok iyi yapmalıdır. Toplumun kalkınması, yanlış yapılan işlerin düzene girmesi, kimsenin dile getiremediği şeyleri söylemesi bir gazete yazarının vebalidir. Üstelik bunları yaparken sağlam bir kalibrede ve anlaşılır dile sahip olarak yapmak zorundadır.
6-Karaman basınının ilde çok sesliliği yansıttığını düşünüyor musun?
H. ÖZÜNAL: Bu soruyu rica edip bu görüşmeden çıkartmanızı düşündüm bir an. Çünkü cevabım çok kişiyi üzebilir. Günümüzde artan internet gazeteciliği nedeni ile pek çok arkadaşımız bu işe soyundu. Yazılı basının cansiperane bir şekilde, devlerle boğuşarak ayakta kalmaya çalıştığı bir dönemde, yasal kontrolü hiç ama hiç olmayan internet gazeteciliği nefisleri zorladı. Bugün tanıyabildiğim (veya lütfedip bu sektörde kimler var deyip saygı gösterip kendisini tanıtan) kardeşlerimi çok seviyorum. Onlara her fırsatta yardımcı ve destek olmaya çalışıyorum. Karşılığında engin bir saygı ve sevgi görüyorum. Hatalarını anında onlara bildirdiğimde aldığım şükran dolu tepkilerden de memnunum. Ama…
İşte bu ama çok zor. 6 yaşımdan beri okuryazarım. Çok iyi öğretmenlerim oldu. Türkçe ve edebiyat konusunda normalin çok üstünde bir kültüre ulaştım. Fakültede hızlı okuma ve medya okuryazarlığı dersleri bile aldım. Ama günümüzde Karamanlı gazeteci arkadaşlarımın haberlerini ve yazılarını defalarca okusam bile, hayal gücümü zorlasam bile anlamada zorluk çekiyorum. Yüzde birinde belki 5N1K ya rastlanıyor. Başlıklar magazin başlıklarının linç edilmiş hali. Girişler sonuç, sonuçlar bilinmezlik olarak veriliyor. Pek çok yayın organında yazar kadrosu yok. Olanlarda -birkaç olumlu istisna dışında-fenomen tabirine hayranlık dolu, yerelden hatta toplumdan uzak konular işleniyor. O her birisine ayrı ayrı sevgi duyduğum ve karşılığında saygı gördüğüm kardeşlerim bu işe bir çeki düzen vermelidir. Zira bir zamanlar 4. Kuvvet olarak Karaman’da tüm birimlere “DUR” diyebilecek güç kalmayacağı gibi, yok sayıldıkları gibi, bir de hakir görülür hale gelecekler. Kes-kopyala-yapıştır yöntemi ve e-posta haberciliği ile birilerinin sözcüsü reklam aracı, kullanılan bir güç halinde olmamalıdırlar. Kimin reklama ihtiyacı varsa, üç satır, kargacık burgacık metinleri e posta ile yollayınca, onlarca yayın organında yer alıveriyor. Aylar geçiyor bir muhabirin makinesini alıp çaba gösterip bir özel haber yaptığına şahit olmuyoruz. Adeta birileri kavga etse, ya da iki araç çarpışsa da haber yapsak beklentisi ile telsiz dinlemekten kulakları sağır hale gelecek. Oysa her gün geçtikleri yollarda yüzlerce özel haber konusu onlara yalvarıyor. Bunları onları üzmek, kırmak için değil gerçekleri bilmeleri ve yanlışları düzeltmeleri için söylemek zorundayım. Onlar benim meslektaşlarım ve kardeşlerim.
7-Değişen teknolojiyle birlikte gazetecilik pratikleri de değişiyor sanki… Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
H. ÖZÜNAL: Hem de çok fazla… Adeta bir deprem yaşanıyor. Bu da toplum kültürü üzerinde daha şiddetli bir depreme dönüşüyor. Aslında bu yeni teknolojilerin iyi kullanılması halinde daha verimli sonuçlar alınabilir. Bunun çözümü de devletin bir an önce internet gazeteciliğine bir çerçeve çizmesi. Mevcut yapı başta yayıncıları etkiliyor. On yıl öncesinin fiyatları ile reklam alarak ayakta kalmaya çalışıyorlar. Habercilik yok oldu, basının toplumda gündem oluşturması, sorun tespiti, çözüm önerileri sunması, toplumun kültürüne katkı sağlaması gibi yüce görevleri bu teknoloji yok etti. Bunların sonucu olarak da gazeteciye güven ve destek de azaldı. Geçmişte okuyucuya çok geç intikal eden haberler, belki anlık ulaştırılacak bir hale geldi ama bu sefer de yanlış ulaşmaya, gazetecilik kaygılarından ziyade başka niyetlere dönüşmeye başladı. Dikkat edilmez ise daha kötü sonuçlara gidiyor. Bilirsiniz yalancı çoban hikâyesi vardır. Günümüzde teknolojiyi kullanırken gazeteciliği ihmal edenler yalancı çobana dönüp sözlerine itibar edilmez hale gelecek.
8-2022 için dilekleriniz?
H. ÖZÜNAL: 2022 sadece rakamlardan oluşan bir sayı. Asıl olan bizim o zaman diliminde yaptıklarımız. Binlerce yıldır oluşmuş bir takım değerler, kurallar ve hayat tarzları var. Biz bunları iyi kullanarak zamanı verimli hale getirebiliyor isek sonuçta günler, aylar ve yıllar mükemmel hale gelir. Elbette doğal afet ve felaket boyutundaki olaylar Rabbimizin takdirindedir. Rabbim milletimizi ve tüm insanlığı bunlardan korusun. Ancak 2023 gibi bir hedef ve gelecek var. Bizler üzerinde 300 yıldır yazılmış bir senaryo oynanıyor. Bizi bitirme senaryosu. Ancak bunun kaba kuvvetle olmayacağı anlaşıldı. O zaman bu senaryoyu yazanlar bizi ajanları vasıtası ile iyi tanıyıp tahlil ettiler. Hatırlayınız, İngiliz Kemalleri Gertruth Bell’leri ve okullarımıza İngilizce öğretsin diye gönderdikleri ajanları. Bizleri tahlil sonucu gördüler ki bizler kaba kuvvetle yok olmayacağız. Çanakkale gibi bir destanı ölerek de olsa yazan bir milletiz. O zaman bu manevi gücü kıracak yeni yöntemler denediler ve kısmen de başarılı oldular. Bunun adı ahlak çöküntüsü, maneviyatı yıpratma, tiryakilik seviyesinde lüks düşkünlüğü, geçmişimize olan sıkı bağları koparıp, geçmişimize düşman bir nesil yetiştirmek, dini öğretimize fesat sokup tarikat ve cemaatlere sızıp dini kaidelere düşman etmek. Bugün eksi 5 derecede göbeği açık kıyafetle gezen evladımız, Avrupa krallarının palyaçoları misali töre ve ananelerimize çok ters olan, altı düdük, üstü şişhane kıyafetler, konuşulan uydurukça dil, her adımda rastlanan gâvurca tabelalar bu senaryonun değişik sahneleri. Bu senaryonun en can alıcı noktası ise kontrolsüz başıboş bir sosyal medya çılgınlığı…
Yeni başlayan 2022 ve daha sonraki yıllarda birilerinin bu kokuşmuşluğu fark edip bir çözüm bulmasını umuyorum. Türkiye için kovitten çok daha tehlikeli olan budur. Karaman özeline gelecek olursak bu anlattıklarımızdan farklı bir tablo yok ortada. Acımasız kapitalizme esir olduk olalı yok olan, “birimiz hepimiz hepimiz birimiz için” dayanışması acilen şart. Ben kazandım diyenler, toplumdaki bu çöküşle kazandığı serveti veya kariyeri nasıl huzura çevirebilir ki? Rabbimiz yeni başlayan bu yılda ve sonrasında bizleri afet ve felaketlerden muhafaza eylesin. Büyük felaketlerle değil de kendiliğimizden, aklımızı başımıza toplayıp, bu gidişe bir dur diyecek ortamı hep beraber inşa etme aklıselimini nasip etsin.
Son söz olarak Sayın Özünal?
H. ÖZÜNAL: Karaman yaşanılası harika bir şehir. Coğrafyası mükemmel. Biraz zarar görse de kültürü de çok güçlü. Ama en çok da Karamanlılar mükemmel insanlar. Teşkilat olma ve kötülükle savaşma konusunda eski deneyimleri hatırlayıp yeniden örgütlenme dileklerimle saygılar sunuyorum. Özelde de meslektaşım derken iftihar ettiğim tüm basın camiasının bu özel gününü kutluyor, sevgilerimi sunuyorum.
Zaman ayırıp bizimle değerli bilgilerinizi paylaştığınız ve iyi dilekleriniz için biz teşekkür ediyor, sağlıklı, hayırlı ve üretim dolu uzun bir ömür dileriz...