Yaşam Haberi / Y.Küçükcicibıyık
44 Yıl Sonra
Pamuk Prenses ve Yedi Cücelerin Neşelisi Tayyar Yıldız
“Hayat maalesef masalardaki gibi mutlu sonlarla devam etmiyor. Eski neşem kalmadı…”
O, bizim en neşeli masal kahramanımızdı, Karaman’ın 1970’li yıllarda İstanbul’a yolcu ettiği 13 yaşındaki şöhretiydi. Şimdi di’li geçmiş zamanın uzun koridorunda biraz neşeli, biraz hüzünlü anlatıyor o yılları…
Tayyar Yıldız, Karaman’ın Boyalı köyünde hayata gözlerini açar ve kendi ifadesiyle bir köy çocuğu olarak, gördüğü en uzak mesafe olan Karaman’ın dışında da hayalleri vardır. Mesela bir filmde oynamak gibi… Tayyar Yıldız, soyadı gibi 70’lerin başında sadece Karaman’ın değil Türkiye’nin de yıldızı olur.
Tayyar Yıldız, Türk sinemasının ilk Pamuk Prenses filminde rol almaya uzanan öyküsünü Çoban Ateşi’ne anlattı.
44 yıl aradan sonra Pamuk Prenses’in Neşelisi Tayyar Yıldız ile en çok vakit geçirmeyi sevdiği mekanlardan birisi olan Aktekke Çay Bahçesinde buluşuyoruz. Türk kahvelerimizi söyleyip sohbetimize başlıyoruz.
İlki 1969, ikincisi 1970 yılında çekilen Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler sinema filmi, Türk sinema tarihinde masalları filmleştirdiğimiz en iyi film olarak aklımızda kaldı. Hatta öyle ki, yapım şirketi bile pek çoğumuzun aklındadır. Çünkü “Hisar film iftiharla” bir masalı filmleştirip sunmayı başarmıştı o yıllarda…
Başrollerini Zeynep Değirmencioğlu ve Salih Güney’in paylaştığı filmde, Belgin Doruk, Suna Selen gibi usta oyuncular da var. Masalın en önemli kahramanları yedi cüceler ise tamamen amatör oyuncular…
Dünyaca ünlü bir masal klasiğinin Yeşilçam versiyonu 1970 yılında çekilir. Yapım şirketi 7 cüceleri bulmakta bir hayli zorlanır. Gazetelere ilan verilir ve bir gazete ilanı ile şöhretin kapısı Tayyar Yıldız’a da açılmış olur.
Sizi filmde oynatmak için nasıl buldular, öncesinde masalı biliyor muydunuz?
“13 yaşındaydım, içim kıpır kıpır rol unvanım gibi neşeli bir çocuktum. Bir gün Tercüman Gazetesi’nde ilanı okudum. Müracaat ettim, kabul edildiğinde çok sevinmiştim. Ailemi, Karaman’ı ve okulumu bırakıp İstanbul’a gittim. Daha önce masalı okumamıştım. Film setinde öğrendim.
İstanbul’a uzanan bir çocuğun öyküsüdür bu aslında. Biraz gerçek, biraz masal tadında… Ve yıllar geçse de o hep Karamanlıların ve Türk Sinema seyircisinin Neşelisi olarak anılacaktır.
Foto3
Pamuk Prenses filmi ile hayatınızda neler değişti?
“Kendi halimizde vaktimizde bir köy çocuğuydum ben… Yapım şirketi ile 2 yıllık sözleşme imzaladık. İki yıl boyunca memleketimden, ailemden, arkadaşlarımdan, okulumdan ayrı kaldım. İstanbul ve film seti ve 13 yaşındaki bir çocuğun gurbetine giren hasretlik elbette hayatıma başka bir pencere açtı. Başka bir dünyayla, başka bir kültürle tanıştım diyebilirim.
- Masal kahramanı olmak nasıl bir duygu peki…
“Masal kahramanı olmak elbette güzel bir şey, fakat gerçek hayat maalesef masalardaki gibi mutlu sonlarla devam etmiyor. Geçmişin tatlı bir hayal dünyası işte…
Bir süre susup, etrafı seyrediyor masal kahramanım Neşeli… anlatmak istedikleri anlaşılan masal tadında şeyler değildi. Neşesinden eser kalmamış bir edayla konuşmasına devam ediyor:
“Hayat acı ve acımasız, yani anlayacağınız masallardaki gibi hiç değil… Hayatımı yazsam masal değil ama roman olur belki.”
-Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Film setinde unutamadığınız bir anınız var mı? En çok hangi arkadaşınızı sevdiniz…
“İki Yıl süren çekimler baştan sona güzel anılarla dolu benim için…Uykucuyla iyi geçinirdim. Yaklaşık 800 kişilik bir set ekibiydik, kalabalıktık. Filmin çekimleri, Alanya Düzler çamı, Damlataş mağarası, İstanbul ve yedi göller’de çekildi. 30 oyuncu Bolu’ya giderken 20 kişilik bir minibüsle gittik. Ayakta kaldım, Zeynep Değirmencioğlu (Pamuk Prenses) “ Gel neşeli, kucağıma otur” dedi. Pamuk Prensesin kucağında uyuya kalmışım.
İki yıl sonra, Karaman’a geldiğinizde, neler yaşadınız. “Ben şöhret oldum” dediniz mi mesela…
“Memleketim Karaman’a geri döndüğümde beni dönemin Kaymakamı karşılamıştı. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler filmi, Türk sinemasının en önemli çocuk filmlerinden birisi olmuştu. Filmin galaları için çeşitli illere gittiğimizde, çocuk hayranlarımız hatıra fotoğrafı çektirdi, imza istedi. Gittiğimiz her yerde ilgi ve sevgiyle karşılanıp, uğurlandık. Karaman’da da büyük bir ilgiyle karşılanmıştım.
Film setindeki arkadaşlarınızla görüşmeye devam ettiniz mi, Filmden ne kadar para kazandınız, o parayla neler yaptınız?
“Hayır görüşmedik. İki film için 10 bin lira aldım. Parayı babama verdim, Karaman’a
geri dönünce, tahsil hayatıma kaldığım yerden devam ettim. 1972’de Ticaret Lisesi’ne gittim. Daha sonra Bankacılık Enstitüsü’nü bitirdim. Banka sektöründen emekli oldum.
- Daha sonra film teklifi aldınız mı?
“Meksika’da çekilecek bir Kovboy filminde oynamam için rol teklifi aldım. Fakat kabul etmedim. Başlarken bir hevesti, yola çıkarken endişelerim olmuştu. Fakat hem başardım hem de sinemayı bıraktım. Çünkü eğitimim daha önemliydi benim için… kısacası o dünyanın insanı değildim. Bu sayfa böylece kapanmış oldu.
Siz o defteri kapattınız, peki sizi yolda görenler şimdilerde tanıyorlar mı…
“Evet, uzun yıllar oldu ama hala benzetip soranlar oluyor. Siz, Pamuk Prenses’teki neşeli değil misiniz diyorlar… Bende, evet, ama o neşeli günlerimin neşesi şimdilerde kalmadı diyorum.
Peki neşenize ne oldu…
“Söylediğim gibi, masal insanın özleminden başka bir şey değil, hayat dediğin ise mücadeleden ibaret. Özüm sözüm birdir, neşe dediğin şey ise neşelide kaldı gitti.”
Söz neşesinden açılınca, daha az konuşuyor çocukluğumuzun Neşelisi Tayyar Yıldız ve keder yüklü yüreği susmayı tercih ediyor. 1985 yılında evlenen Tayyar Yıldız iki çocuk babası. Eşiyle yolları ayrıldıktan sonra çocuklarına hem anne hem de baba olduğunu anlatıyor:
FOTO:8
“Çocuklarımı çok seviyorum. Oğlum Sivas’ta okuyor, kızım liseye gidiyor. Sabah 06.30’da kalkıyorum, kızımı okuluna gönderiyor, gazetelerimi okuyorum. Facebook kullanıyorum, eski dostlarımla orada buluşuyorum. Seyahat etmeyi seviyorum, bir de bu mekanı…”
Aktekke çay bahçesinde biraz gerçek, biraz masal tadında kahvelerimizi yudumlarken sohbetimizi noktalıyoruz.
Vedalaşmadan önce meydanda yürüyoruz biraz, 70’li yıllarda çocuk olmak geliyor sonra aklıma… Tayyar Yıldız pek çoğunuzun arkadaşı, akrabası olabilir belki, ama benim masal kahramanlarımdan birisi işte…
Sessizce yan yana yürüyoruz, hoşçakalın derken yüzünde Neşeliyi görüyorum birden ve anlıyorum ki O hala, gülünce neşeli oluyor, bıraktığım yerde…
13 yaşında masal tadında başlayan bir film serüveninin ardında kalanları Çoban Ateşi’ne anlatırken sessizliğini bozan şey bazen derin bir nefes alıp vermek oldu çoğu zaman… Ve zaman dediğimiz şey bazen masal, bazen gerçekten ibaret olsa gerek.
Bense, günlerden bir gün Aktekke Meydanında evvel zaman içinde masal kahramanım yolda yürürken, hakikatin gerçek yüzüyle nasıl tanıştığına tanık oluyorum. Hani biraz bir varmış, bir yokmuş tadında, biraz neşeli biraz hüzünlü bitiyor bu kez sohbetimiz…
Kulağımda Yeni Türkü’nün o ölümsüz şarkısı var “Bana bir masal anlat baba, içinde tüm sevdiklerim olsun”…
Yorumlar
Kalan Karakter: