JAPONYA dünya da en çok ve en büyük depremlerin yaşandığı bir ülke olmasına rağmen binalarda yıkılmaların ve insan ölümlerinin en az olduğu bir ülkedir. Bu ülke 9 şiddetinde bir depremi yaşamış ve geçen yıl mart ayında 7,4 şiddetindeki depremde bir tek bina zarar görmemiş, ölen dört vatandaş evdeki eşyaların üzerlerine devrilmesi üzerine hayatlarını kaybetmişlerdir.
Bu ülke yani Japonya hiçbir dine mensup olmamasına rağmen insani ve ahlaki değerlere en çok sahip insanların bulunduğu bir ülkedir.
Ülkemizde yıkılan binalardaki ortak özellik, eksik demir, çimento ve malzeme kullanımıdır. Bakın televizyonlarda izliyoruz yanındaki binalar sapasağlam dururken ortada ki bir yıllık yeni yapılan binanın yıkılması durumu açıkça özetlemektedir.
Birde son yıllarda çok katlı binalara ruhsat verilmesi çok yanlış bir uygulama olmuştur. Depremde yıkılan binaların çoğu on katın üzerindeki binalardan oluşmaktadır. Beş, altı katın üzerindeki bina yapımlarına izin verilmemelidir. Büyük şehirlerdeki 40, 50 katlı binaların görüntüsü bile insanları korkutup, ürkütmektedir.
Belediyelerde bulunan mühendis ve mimarların görevi, binalar yapılıp bittikten sonra kontrol edip onay vermek değil, binaların yapım aşamasında kontrollerinin yapılarak kullanılan malzemelerin ölçülerinin, kalitelerinin depreme dayanıklı olup olmadıklarının uygunluğunu tespit etmek ve ondan sonra onay vermeleri gerekir.
Defalarca yazdım! Şehirlerin büyütülmesinin önüne geçilmelidir. Yatırımların ve teşviklerin küçük yerleşim merkezlerine yapılarak şehirlerin büyümesinin önüne geçilmelidir. Fransa da olduğu gibi büyük şehirlerde bina yapımına izin verilmemeli ve gerekirse yine bazı ülkelerde olduğu büyük şehirlere giriş çıkışlar kontrol edilmelidir.
Yazacaklarım bundan ibaret değil fakat zamanı uygun değil, ancak şu kadarını söyleyeyim; tüm görevlere liyakat sahibi, ehil ve görev aşkı ile dolu insanlar getirildiği zaman bu olumsuzlukların biteceğine inanmaktayım.
Deprem de hayatlarını kaybeden insanlarımıza Allah dan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun, Allah bir daha böyle acılar yaşatmasın, her zorluğu aşmasını bilen yüce Türk milleti bu zorluğu da aşmasını da inşallah başaracaktır.
Yüce Allah milletimizin yardımcısı olsun.
AKŞAM SOHBETİ
Bir gün öğretmenler odasında sınav kâğıtlarını okuyordum.
Bir yandan da kız öğrencilerin yanlış olan cevaplarını silip, sınıfı geçecek notu alacak şekilde düzeltiyordum.
Öğretmenler odasına giren bir beyin bu durum dikkatini çekmiş.
Neden kız öğrencilerin sınav kâğıtlarını değiştirdiğimi sorduğunda cevabım şu oldu:
“Bu kızlar eğer sınıfta kalacak olurlarsa babaları okuldan alıp 12-13 yaşlarında evlendirecek. Ama sınıflarını geçerlerse evlilik yaşları en az 15-16 olacak. Hem en tembel öğrenci bile derste mutlaka bir şeyler öğrenir.”
Yarım saat kadar sonra okul müdürümüz beni yanına çağırdı.
Öğretmenler odasında ne yaptığımı sordu.
Sınav kâğıtlarını okuduğumu söyleyince müdür:
“Peki, bir bey gelmiş yanına ona ne söyledin?” diye sordu.
Öğretmen okulundan yeni mezun olmuştum. İdealist bir yapıya sahiptim. Gençliğin verdiği güçle kızgın bir şekilde
“Size beni mi şikâyet etti o bey?” deyince, müdür bey; O beyin müfettiş olduğunu yanına gelip kendisine:
“Müdür bey benim sizi teftiş etmeme gerek yok sizin zehir gibi gencecik öğretmenleriniz var kendisine teşekkürlerimi iletin...”
DEĞERLİ DOSTLARIM
Günden güne gelişen teknik ve medeniyet, insanlara birçok rahatlık ve kolaylık sağlarken, bir takım problemleri de beraberinde getirmiştir. Günümüz insanı eskiye göre daha rahat olsa da daha mutlu ve huzurlu olduğunu söylemek mümkün değildir.
Sosyal ve ekonomik sebeplerin ortaya çıkardığı bunalımlar, ruhi ve manevi gerginlikler onu yıpratmakta ve huzursuz kılmaktadır. O artık, kendi evinde bile her an bütün dünya ile birlikte yaşamakta, dünyanın gam ve kasvetini sırtında hissetmektedir.
Eskiden " Televizyonu evime sokmam" diyen çoğu muhafazakâr ailelerin bile bugün her odasında televizyon, evin her ferdinin elinde cep telefonu ve bilgisayar mevcuttur.
Günümüzde ulaşım ve haberleşme araçlarının hızlı gelişimi ve değişimi, teknolojik gelişmeler, gürültülü, patırtılı ve hızlı yaşam, sakin düşünen, huzurlu bir hayat yaşamak isteyen insanımızı silip süpürmekte, ona rahat yaşama imkânı tanımamaktadır. Bu stresli ortam üstün zekâlı ve büyük düşünceli insanların doğup gelişmesini önlemektedir.
Bütün bu olumsuz gelişmelerin sonucu olarak günümüz insanı, okumak, araştırmak yerine ancak dinlemek, televizyon programları seyredip, internette gezinmek suretiyle vakitlerini geçirmektedirler. Bütün bu olumsuzluklara birde "Virüs" eklenince insanlar iyice bunalıma girip, ne yapacaklarını bilememektedirler.
Gelişen ve baş döndürücü hızla ilerleyen teknoloji insanı daha mutlu ve daha müreffeh bir hayat imkânı sunmak için olmalıdır. Ancak günümüz insanı bu hızlı gelişmelere ayak uydurma çabası içerisinde, stres ve bunalımlara sürüklenmekte ve bunlara karşı kurtuluş çareleri aramaktadır. Bütün bu gelişmeler insanımızın manevi dünyasını da çöle çevirmekte, sığınacak tek limanını da yıkıp yok etmektedir.
Değerli dostlarım; yazıma burada son verirken, sizlere hayırlı, huzurlu ve sağlıklı günler geçirmenizi diler, sevgi ve saygılar sunarım