Değerli dostlarım; bugün sizlere "ALTIN" dan bahsedeceğim.
Kimilerine göre ziynet eşyası, kimilerine göre gelecek güvencesi olan altın, madenlerin sultanı ve lideridir.
Bütün madenler içerisinde başka hiçbir maddeyle bileşik yapmayan, aslını bozmayan, yalnız, saf ve temiz kalan, yüz yıllarca toprak altında ya da üstünde kalmasına rağmen asaletinden hiçbir şey kaybetmeyen en değerli madendir. Kimilerine göre dost ve kurtarıcı, kimilerine göre ise düşmandır.
Elementler sıralamasında 79. sırada bulunan altın, bu sıradaki numarası ile dahi bir sırlar hazinesidir. Tasavvuf büyüklerine "ALTIN SİLSİLE" denmesi de hep bu sırla ilgilidir. Tasavvuf meclislerinde ve zikirlerinde bazı zikir sayılarının 79 kere olması hep bu sırra işaret etmektedir. Hele bir sure var ki, bu surenin 79 kere okunması ile sırlar âleminin kapısı açılır.
Dünyada ve yurdumuzda yapılan tüm eğitim çalışmalarının hedefi "ALTIN İNSANI" yetiştirebilmek için olmalıdır. Bütün nefsani kirlerinden arınmış, saflaşmış ve berraklaşmış bir insan tipi yaratmak için çalışılmalıdır.
ALTIN maddi âlem için ne kadar önemli ise manevi âlem içinde o kadar önemlidir. Her insanın hedefi ALTIN İNSAN olabilme sırrına erişebilmek olmalıdır.
ALTIN IŞIK adlı kitabımdan.
***
KAHVEHANE Mİ? CAFE Mİ?
Türk tipi kahvehanelerin adı KIRAATHANE idi kahve içilirken kimi kitap okur, kimi gazete okur, kimi satranç oynardı.
Kahvehanelerde yani kıraathanelerde, aydınlar toplanır edebiyattan konuşur şiirler okur, dinleyenler de yararlanırlardı.
Bazı kahvehaneler de eğitici ve öğretici sohbetler yapılır bundan dolayı da bu kahvehanelere “MEKTEB -İ İRFAN” adı verilirdi. Bu kahvehaneler de “OĞUZNAME, HAMZANEME, BATTAL GAZİ, NASRETTİN HOCA, AŞIK KEREM, AŞIK GARİP, LEYLA İLE MECNUN, KÖROĞLU” gibi kitaplar okunur ya da anlatılırdı. Yani kahvehaneler sadece kahve içilen yerler değildi birer halk eğitim merkezleriydi.
Bunlardan kalan son kahvehaneleri 1966 yılında üniversitede okumak için gittiğim İstanbul üniversitesinin tam karşısında bulunan ve adları "MARMARA ve KÜLLÜK " olan, ilim adamlarının uğrayıp kendi alanlarında sohbet ettikleri bu mekânlarda bulunup o ilim adamlarımızın sohbetlerini dinleme imkânını bulmuş biriyim.
Güzel Türkçemiz her gün katledilirken, bu katliama dur diyecek birileri yok mu? Geçmişte bir TDK(Türk Dil Kurumu) vardı, şimdilerde bir gören bilen var mı?
Dil bir milletin kimliğidir. Kimliğini kaybeden milletler tarih sahnesinden silinmek zorundadırlar.
Şimdi kahvehaneyi yani Mekteb-i İrfanı cafe yapanlar ve yaptıranlar bu ülkeye ve ülke insanlarımıza özellikle gençlerimize nasıl bir kötülük yaptıklarını acaba düşünürler mi?
Tüm dostlarıma hayırlı, huzurlu, sağlıklı günler ve akşamlar diler, sevgi ve saygılar sunarım.