Cumhuriyetimizin ilanının 100. Yıl dönümüne az kaldı.
Topluma mikrofon uzatsak, acaba nasıl cevaplar alırız çok merak ediyorum.
“Sevgililer günü sizin için ne ifade ediyor?” desek.
Kişinin veya kişilerin dağarcıklarındaki en renkli kelimeler ile sorunun kafasında oluşturduğu değere binaen, hayli hacimli bir cevap alacağımızdan eminim. Bu cevabın içinde söz konusu günün tarihçesi de dâhil olmak üzere ne kadar önemli bir gün olduğu vurgusunu da beklemek sanırım abartı olmaz.
Aynı kişilere “Cumhuriyetimiz sizin için ne ifade ediyor?” desek, aynı coşkulu cevapların geleceği konusunda kuşkuluyum
Soruyu biraz genişleterek, “neden bir sistem değişikliği yapma gereği duyduk ve bu sistemin size sağladığı yeni yaşam olanaklarından bazılarını söyleyebilir misiniz?” desek.
Bunu da özellikle kırk yaş altındaki gençlere sorsak.
Ya Lozan’ın gizli maddeleri gibi, beyni kiralanmış insanlara mahsus cevaplar alırsınız ya da aldıkları eğitime uygun olarak, a şıkkı mıydı, d şıkkı mıydı diye atmasyon cevaplar alırsınız.
Bu saptamalarımız bir öngörü mü, yoksa bilinen şeyler mi?
Efendiler, Beyler, Ağalar!
Sevgililer günü değil beklediğimiz, Cumhuriyetin 100. Yılı.
Kimsede tık yok.
Eee! Daha o gün gelmedi de ondan mı diyorsunuz.
Cumhuriyet 29 Ekim gününe sığmaz.
O gün sokaktaki Cumhuriyet cahiline bir şey mi sunacağınızı sanıyorsunuz?
Cumhuriyet, ulusal kurumların, sivil toplum örgütlerinin, tümü tarafından ve din sahasında görev yapan tüm kişi ve kurumların yıl boyu sürecek etkinlikleri ile kutlanması gerekmez mi?
Gerçi, Laik ve Demokratik Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına, okullarımıza imam rehberler göndererek lâyığımız gözümüze sokuluyorsa da, Ulusal Demokratik Devrimimize ve onun yönetim biçimi olan Cumhuriyetimize gönülden bağlı milyonların sesi niye bu kadar kısık onu anlamaya çalışıyorum.
Bu duruma bakınca saptamalarımız öngörü ötesi bir nesnelliğe dayanıyor.
“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” diyen bir kurtuluş lideri bile bize model oluşturamıyorsa ne yapalım?
O satıh bütün vatandı. Yüzüncü yıl sathı da bütün vatan ve bütün yıl olmalıydı.
Cumhuriyetin yüzüncü Gününü değil, yüzüncü yılını idrak ediyoruz.
Cumhuriyetimizin kurucusu, Türklüğün ve onun vatanının kurtarıcısı büyük lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ ün yüz yıllık abide eserini bir güne sıkıştırma gayretlerini izlemekteyiz.
Biliyorum gene o haftaki Cuma Hutbelerinde gene Atatürk adı anılmayacak.
Belki, tüm bu itirazlara istinaden yarım ağızla söylenip geçilecek ama Cumhuriyet cahillerine keskin bir uyarı niteliğinde olmayacaktır.
Sahi, Atatürk ilke ve devrimlerinden geçinen partiler ve sivil kuruluşlar vardı ya. Buhar mı oldular ben mi göremiyorum.
Bütün milli değerlerimizin içi boşaltıldıktan sonra kimsenin ne kadar milliyetçi olduğu bizi ne ilgilendirir ki?
Cumhuriyet milli bir ülkü etrafında toplanmış milli bir toplumun ihtiyacıdır.
Aynaya bir bakalım mı?
Hep beraber elbette…