Çiçekleri çiğneyip geçiyoruz.
Çünkü ya fark etmiyoruz ya da değerini bilmiyoruz.
Çiçeklerin değerini anlayabilmemiz için dünyayı çiçeksizleştirmemiz mi gerek? Haydi, gözünüzü kapatın ve tahayyül edin. Gözünüzü açtığınız zaman dünyada hiç çiçek kalmamış. Tepkiniz ne olurdu hiç düşündünüz mü?
“Olmasa da olur canım” der misiniz?
Çiçeklerin bize sunduğu bal gibi nimetler bir yana onların dünyayı nasıl güzelleştirdiğini bir daha görememek başlı başına bir travma hali oluşturmaz mı?
Yoksa güzel de mi sizin için bir şey ifade etmiyor?
Aynı pozisyonu hayvanlar için de tasarlayabiliriz.
Kalabalıkların içinde yaşayan bir sokak köpeğinin başının ne kadar az okşandığını bilseniz inanamazsınız. Bu kadar insan seli içerisinde insan sevgisine hasret yaşamanın ne demek olduğunu anlamak için sokak köpeği mi olmak gerek?
Tekmelenmek cabası…
Eşeğin gözüne dikkatlice baksanız ona bir daha eşek diyesiniz gelmez. Ama bakmaya karar vermek en zor aşamadır. Soylu insanın eşekle ne işi olabilir ki de gözüne bakacak kadar onunla yakın olmalı. Birileri bizi bakmaya ikna etmeli.
Her şeyi bileni ikna etmek kolay mı?
Sokrates ne diyordu?
Akıllı insanlar her şeyden ve herkesten öğrenebilirler, sıradan insanlar sadece kendi deneyimlerinden öğrenirler. Cahiller ise zaten her şeyi bilirler.
Yineliyorum. Her şeyi bileni ikna etmek kolay mı?
Renk renk, koku koku, tür tür çiçekler.
Dikenlisi, zehirlisi, tenimizi yakanı, iliğimizi kurutanı…
Bedeni ve ruhi dertlerimizin çaresi çiçekler.
Ah! Çiçekler…
***
İnsanlığın hanesine yazılan her güzellik de âlemin çiçeğidir. O çiçekler toplumların töresidir, kültürüdür.
Bilgisayarımın başında kelimelerle boğuştuğum ve milyonlarca çirkinliğin arasından çiçekleri aradığım bir gün aklıma geldi ve “Kültürümüzün bir hafızası var mı?” diye sordum kendime. “Yani tüm bu çiçeklerin yetiştirildiği bir toprak var mı?”
Düşündüm.
“Elbette vardır.”
“Olmalı canım.”
Desem de, bana kalıt bırakılanlardan yola çıktığım zaman söylenenlere delil olacak bir not, bir yazı bir resim bir belge veya bir günlük bulamadım. Anamdan, babamdan. Öğretmenlerimden, hutbe okuyan imamdan, çevremden duyduklarımdan, çok da bilinçli olarak seçilmemiş olan okuduğum gazete, dergi ve kitaplardan, vicdanımın da onayladığı şeylerin toplamı benim çiçek bahçemi yani kültürümü oluşturmuşlar gibi. Biraz uzak zamanlara uzanmaya kalktığımız zaman ise ellerimizin boş kaldığını göreceğiz. Çünkü yazı ile başı çok da hoş olmayan bir toplumun çocukları olarak anamızın bize anlattıkları sözlü efsaneler, masallar ve destanlarla, havalandırdıkları maniler ve türküler ile yetinmek zorunda kalırız. Bu gün bile yazının değerinin yeterince algılanamamış olması beni hep derinden kanatır.
***
Bu saydıklarımı etki sırasına göre tasnif etmeye çalıştım. Hayretle gördüm ki, basın yayın kuruluşları en üst makamlardalar.
İnceden inceye ruhumuza işlemişler de haberimiz yok. Gazete satışları istenilen düzeyde değil denildiğine bakmayınız. İnsanların önemli bir bölümü bir şekilde o gazeteye ulaşıyor ve okuyor.
Günlük okuduğumuz bir gazete ile hangi konularda çelişiyor hangi konularda örtüşüyoruz sorusunun cevabı, o gazeteyi ne kadar süre ile takip ettiğimiz ile doğru orantılı. Biz sanıyoruz ki o gazete benim gibi düşündüğü için ben onu alıp okuyorum. Bu durum başlangıçta manşetler ve büyük puntolar için doğru kabul edilse bile, zaman içinde bütün ayrıntıları ile örtüştüğünüz bir birlikteliğin oluştuğunu görürsünüz. Belki de göremezsiniz ama gerçek bu…
En uzun süre okuduğum yayın organlarını yazdım bir deftere…
Hayretle gördüm ki, belki başta değil ama ilk üçün arasında gördüm KARAMAN’ DA UYANIŞ’I…
Anlı sanlı gazetelerin birçoğunu her gün okuduğum günler çok uzaklarda kalmadı. Şimdilerde o kadar çeşitlendirmiyorum. Hatta uzun süre gazete okumadığım zamanlar da oluyor. Fakat Uyanış’ a mutlaka hızlıca da olsa bir göz atmadığım gün hiç olmuyor.
“Bu durum ne zamandır sürüyor?” diye düşündüm ve gerçekten çok uzun zamandır böyle olduğunu gördüm.
O zaman beynimde bir şimşek çaktı.
“Bre Osman Hoca! Karanlığa küfredeceğine bir mum yak. Hatta mumun yakılmasına bazı beyinleri de ortak et. Çok yakındığın hafızası sözlerden ibaret bir dünyaya bir tokat at. Uyanış Gazetesi’ nin yaşam öyküsünü yaz” dedim kendime.
Konuyu, kadim dostum ve şimdiki Karaman’ da Uyanış Gazetesi sahibi Ahmet Küçükcicibıyık ile paylaştım. Heyecanlandığını ve projeye sahip çıkacağını mutlulukla gözlemledim.
Kendisini ziyaret ettim ve kısa bir zihin taraması yaptık. “Nereden ve nasıl başlayalım?” diye sorduk bir birimize.
Elbette Uyanış’ ın yaşam öyküsünün en yakın tanığı bizatihi gazetenin kendisi olması gerekir diye düşündük ve gözümüzü kuruluş yıllarlına ve hatta günlerine çevirdik. Şunun şurası elli beş yıllık bir tasarruftan söz ediyorduk.
Uyanış Gazetesinin tam arşivi Uyanış’ ın titizlikle gibi korunan depolarında yoktu. Her çıkan gazetenin günde beş adet nüshasının gönderildiği ve arşiv yapması zorunluluğu olan il kültür müdürlüğünü aradık.
Heyhat!
Gene bildik nobranlıklarımızla yüzleştik. Tüm çiçekler hoyrat ayakların altında ezilmiş gitmiş. İşin acı tarafı, kimsenin nasıl bir hazinenin kaybolup gittiğinden asla haberi olmadığını da gördük. Genetik bir tecelli... Doğu toplumlarının hafızasız yaşam tercihi sağlam bir yarın planlamasının önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Çünkü dünkü hataları veya birikimlerini doğru biçimde öğrenemeyince, yaşananların tekrarı ile uzun zamanlar kaybediyoruz. Kayıp ile yetinsek iyi de, kayıp vermeyen toplumlarla her gün aramız açılmakta ve onlara yetişme umudumuz gün geçtikçe biraz daha azalmaktadır.
Başta Ahmet Küçükcicibıyık olmak üzere kahrolduk.
Yine Türk toplumunun en bildik metoduna kaldık. Birileri anlatacak biz de yazacağız. Bulabildiğimiz belge kırıntıları ile de yazdıklarımızı güçlendirmeye çalışacağız.
Uyanış’ ın ilk kurucu kadro ve yazarlarından Ömer Karayumak, İbrahim Ünal, Mahmut Topbaş, Muzaffer Can, Muzaffer Özdal, Ahmet Sağkaya, Dindar Dilbaz, Hasan Özünal ve şimdiki sahibi Ahmet Küçükcicibıyık’ ın ve daha birçok kişinin anlatım, resim ve belgeleri ile yazılacak bir yaşam öyküsü bile müthiş değerli bir ürün haline gelecek gibi görünüyor.
Ayrıca bulabildiğimiz tüm eski sayıları tarayarak yazıldığı dönemlerinin sosyo politik yapısına ışık tutabileceğine inandığımız haber ve makaleleri ürünümüze taşıyacağız.
Karamanda Uyanış Gazetesinin 55. Yılını geride bırakıyoruz. Yarım asrı geçen onurlu bir yaşam, toplum için model oluşturma hak ve işlevini kazanmış demektir.
Nice 55 yıllara