Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan tüm kurumların bir ruhu vardı.
Maddi üretim yapan tesisler dahi, sanki kendisinse has yaşam tarzları geliştirmekle görevliydiler.
Hele ki üniversiteleri.
Örneğin Karaman Mensucat Fabrikasını ele alalım. O dönemin geç yapılandırılmış kurumlarından olduğu halde, o ruhu içine sindirmeyi başarmıştı.
Geniş ve bakımlı yeşil alanları, açık kapalı spor tesisleri, toplantı ve düğün salonu, kreşleri, toplumsal ilişkileri oluşturan ve yürüten masaları vardı.
Güçlü sendikaların etkin denetiminde yürütülen bir çalışma yaşamı, giderek ortalama bir kent kültürüne ve kent geleneğine dönüşüyordu.
Mensucat Fabrikası çalışanlarına has bir alış veriş kültürü bile oluşmuştu.
Mensucat Fabrikasının yönlendirdiği bir siyasi atmosferden de söz edebilirdik.
Mensucatlı Karaman ile Mensucatsız Karaman’ı iyi tahlil edebilenler, sürecin Karaman’ın aleyhine geliştiğini açık bir biçimde görebilirler.
Peki, ortalama bir entelektüel yapı ile bunları başarabilmiş bir toplum, üst düzey bilim yuvası olan üniversite ile sözünü ettiğimiz toplumsal geleneklerin oluşum ve gelişimine ne gibi katkılarda bulunabilmiş?
Kurulduğu günden bu güne devasa bir buzdağının merkezine yerleştirilmiş kaskatı bir yapı halinde, yaşamak adına sadece soluk alıp veren sanki ruhu çekilmiş bir okul görüyorum ben.
Adı için verilen onca mücadeleyi yok sayan ve Türkçe konusunda tüm ülkeye güneş görevi gören bir gelenek mi oluşturmuş?
Karamanlı olan Atatürk, Yunus Emre ve bir çırpıda sayıvereceğimiz onlarca değerin, yarınlara ışık tutacak şekilde çalışmalarına mı imza atmış?
Sanat, edebiyat, spor vb. gibi alanlarda dinamo görevi mi görmüş?
Küçük ve büyük sanayi kuruluşları ile ülkenin kaynaklarını daha iyi değerlendirecek, gönencini artıracak zihni ortaklıklar mı oluşturmuş?
Kent rüesası ile bütünleşme ve zihni alış veriş kanalları mı geliştirmiş?
Bir çok alanı saymak mümkün.
Bunlardan bir kaçına bile elindeki olanak ve fırsatlar ile cesaret ve samimiyetle yaklaşabilse, kentimizde kısa sürede yeni bir yaşam biçimi filizlenir.
Giderek de kent kültürüne ve kent geleneğine dönüşür.
Toplumsal gelişim alanında bir iplik fabrikası kadar etkin olamayan bir üniversal kurum, bu içe dönük yaşamını daha ne kadar sürdürebileceğini düşünüyor?
Benimle aynı duygu ve endişeleri taşıyan çok üniversite hocası tanıyorum.
Yeterliliği üst düzeyde arkadaşlar biliyorum. Bu ruhu kazandıracak yeterliliği görüyorum.
Ama buzdağına balyoz vuracak irade yoksunluğunu bir türlü anlayamıyorum.
Neden