Oldum olası tarihe meraklıyım.
İlkokul ve ortaokul yıllarımda en iyi geçindiğim öğretmenlerim tarih öğretmenlerimdi.
Sadece ders kitaplarından okuduklarım beni kesmiyordu.
Bu günkü kitap bolluğu nerede…
İsmet Paşa’da, Yeni Sinema’nın önüne kitap sergileri açar ve bir birimizle kitap takası yapardık. Bu takaslar geri getirmeli de olurdu, getirmesiz de.
Amerikan kaynaklı resimli kitaplar, (Teksas, Teks, Tommiks, Kinova, Zagor’ lar) en çok el değiştiren kitaplardı.
Adamlar bilinçaltımıza çalışmışlar yıllar yılı. Yerliler kötü, işgalciler iyi olmuş hep. Emperyalizme karşı onurlu bir savaş vermiş milletin çocuklarına onu kılıflayarak sevdirmişler.
Ben daha farklı kitaplar aramayı sürdürüyordum.
Önce Abdullah Ziya Kozanoğlu ile tanıştım, sonra da Oğuz Özdeş ile.
Kim tanıştırdı ise hatırlamıyorum ama minnettarım.
Hz. Ali’nin cenk kitapları bir başka lezzetti. (Hayber Kalesi gibi.)
Biraz daha büyüyünce Nihal Adsız ile tanıştım.
Abdullah Ziya ve diğerleri sayesinde Türk Tarihinin kilometre taşlarını öğrendim.
Tarihi romanlar önemli oranda kurgu eserleridir. Ama iskeleti mutlaka somut ve doğru bilgilere dayanmak zorundadır.
Örneğin, Barbaros kardeşlerin yaşamlarını doğru bir biçimde öğreniyordum ve bu öğrendiklerim daha üst kaynaklara karşı ciddi zihinsel hazırlık niteliği taşıyorlardı.
Önüme birçok yol açılıyordu.
Karaman Halk kütüphanesinin en genç üyeleri arasındaydım.
Daha sonra Akşehir Öğretmen Okulunun muazzam kütüphanesi…
Bu merakım yıllar geçtikçe arttı eksilmedi.
***
Son zamanlarda birkaç televizyon kanalı (özellikle TRT), yüksek bütçeli tarih dizileri çekmeye başladılar.
Başlarda nasıl mutlu oldum bilemezsiniz. Bugüne dek çok ciddi bir eksiklik olarak her vesile ile talep ettiğim bir çalışma yapılıyordu. Tarihi şahsiyetlerimizi biraz da kurgu ile renklendirerek insanlarımıza sevdirmek kötü bir şey mi?
Harika bir şey.
Amerikalı ayı avcısı Davy Crokett’in yaşamı birçok kahramanlık filmine konu ediliyor ama Antepli Şahan hakkında kimsenin bilgisi yok.
İşte bundan sonra domino etkisi ile diğer kanallara da ilham olur ve bu önemli eksiklik elbirliği ile giderilebilir diye umut etmiştim.
Bu diziler sayesinde genç kuşaklar tarihini öğrenebilirlerdi.
***
Dizileri izledikçe midem kaldırmaz oldu.
Yazanlar ve oynayanlar, Türk’ e düşman olsa bu kadar olur diyeceğimiz işlerle meşguller.
Osman Gazi, Alparslan, Fatih Sultan Mehmet, Selahaddin Eyyubi gibi Türk tarihinin en değerli şahsiyetlerini ve güya yaptıklarını işliyorlar dizilerinde.
İlk bakışta bu kişiliklerin ortak özellikleri olarak, en küçük bir olayda tepesi atan ve yalın kılıç tek başına düşman üzerine atılan akılsız sergerdeleri görürsünüz.
Akıl, strateji, sağduyu, serinkanlılık, bilgelik gibi özellikleri olmayan ama müthiş kılıç kullanan, bol kan döken sergerdeler.
Bu insanlar dönemlerinde en iyi eğitimleri almış, birkaç dil bilen, sanat-edebiyat, nesnel bilimler alanlarında çok güçlü insanlardır.
Örneğin Selahaddin Eyyubi, tarihin kaydettiği en göz kamaştırıcı kumandanlardan bir tanesidir. Akıl ve bilimin haddesinden süzülmüş bir lider.
Bu dizide, beş kişi ile elli bin kişilik bir orduya karşı savaş kararı alabiliyor.
Bunu gören kaç genç, dizinin geleceğini merak eder ve Türk tarihi ile kalbi bir bağ kurar?
Bu sahneler baştan aşağıya günümüz siyaseti için hazırlanmış propaganda malzemelerinden oluşuyor. Açık seçik belli. Sloganlardan ve ajitasyonlardan ibaret. Kaba, hoyrat ve tiksindirici…
Yahu! Biraz saklamayı becerin bari.
Fatih diye milletin önüne dediğim dedikçi ve öfke küpü bir serüvenci sunuluyor.
Fatih zamanın sözde ulamaları tarafından zındıklıkla suçlanmış bir kimlik.
Nedeni çok. Ama o Fatih ki, bilimin imbiğinden süzülmüş, yüzlerce yıl ilerisini kurgulayabilecek bir dehadır.
Diziye bakın, rahmetli Cüneyt Arkın’ın filmlerindeki tiplerden farkı yok.
Hele Osman Gazi’ ye içim yanıyor.
***
Be gafiller!
Siz Türk’e ve tarihine düşman mısınız?
Gençlerimizin önüne model olarak neyi sunduğunuzun farkında mısınız?
Gerçi farkında olmasanız bu kadar planlı bir kötülüğü nasıl yapacaksınız?
Tarih aynı zamanda gelecektir.
Milletin önüne koyduğunuz bu modeller ile nasıl bir geleceğimiz olur ki?
Propagandanızı hangi araçlarla yaparsanız yapın ama bu değerli kimlikleri rahat bırakın.
İlk çıktığında ben de sizinle aynı duyguları paylaşmıştım. Hatta Netflix, HBO gibi yabancı platformlardaki belgesel/dizi, belgesel/film tarzında olursa hem halkın hem de alan dışı okumalara fırsat bulmayan araştırmacıların çok istifade edeceği hayaliyle ekran başına oturdum. Elbette ilk bölümü izledikten sonra büyük bir hayal kırıklığı ile ekranın önünden kalktım. En acıklısı ise üniversiteye gelen öğrencilerin bir kısmının bunun gerçek tarih olabileceğini düşünmesi, yorumlaması ve savunmasıdır. Çok acıklı...