Normalleşme…
Ak Parti ve MHP ziyaretleri ve karşı ziyaretler.
ABD’ deki Türkevi tartışmalarında muvafık ifadeler.
TBMM açılışında Cumhurbaşkanını ayakta karşılamalar.
Cumhurbaşkanı adayı olmadığını bugünden açıklamalar.
CHP ve Cumhur İttifakı bileşenleri arasında çok uzun bir süredir süregelen şiddetli çatışma ve düşmanlaştırma alanlarından uzak durmaya çalışmalar.
Kendi belediye başkanlarının disiplin dışı davranışlarına engel olamıyor ve partisinin iç bütünlüğünü sağlayamıyor diyenler.
Daha birçok alanda ezberlere hatta kırmızı çizgilere ters düşen hareketler.
Tüm bu alanlarda en şiddetli eleştirileri kendi partisi içinden ve sosyal demokrat dünyanın yazar, analist ve düşünürlerinden alıyor.
Ne diyorlar?
“Sen uzun yıllara dayalı olarak oluşmuş kırmızı çizgileri allak bullak ettin, normalleşme adı altında Cumhur İttifakına ödün üstüne ödün veriyorsun. Ya aymazsın ya da mevcut sistemin efendilerinin taleplerine göre hareket ediyorsun” anlamına gelen çok ağır eleştirilere maruz kalmakta.
Derhal istifa etmesini isteyenler mi,
Kılıçdaroğlu’ nun geri gelmesini isteyenler mi,
En kötü formülün Özel’ den iyi olacağını söyleyenler mi…
İktidar yanlısı kalem ve kelam erbabı da bu ateşe her gün kova kova benzin döküyorlar.
Yapay bir ortam ve ahkâm cenneti…
Özgür Özel büyük kurultayda ne dedi?
“Kimse benden sürekli kendisini tekrar eden bir politik tutum beklemesin” demedi mi?
Yeni şeyler söyleme, yeni hareket biçimleri benimseme zamanıdır, toplumu rahatsız eden, düşmanlaştıran söylemlerden uzak duracağım” demedi mi?
Dedi.
İlk seçimde halk onu benimsedi mi?
Benimsedi.
Partisini birinci yaptı mı?
Yaptı.
Erdoğan, Bahçeli ve diğer liderler hata üstüne hata, gaf üstüne gaf yaparlar partililerinden ve kalem adamlarından tık eleştiri gelmez. Hatta bu hatalar büyük devlet sorunları oluştursa dahi tutumları aynı kalır.
Sol dünyaya kimseyi beğendirmek mümkün olmaz. Elbette eleştiri ve özeleştiri kültürü solun en önemli sahabetlerinden birisidir ve toplumsal kesimler arasındaki iletişim ve etkileşimi sağlamanın en etkili yoludur.
Ancak ifrat ve tefrit ilişkisi de bu türden etkileşimlerin en temel vazgeçilmezleri değil midir? Sağın itaatkâr ve biatçı yapısının seçeneği elbette sol olmalıdır.
Ama;
Karayalçın seçildi ertesi gün feryat başladı.
Kılıçdaroğlu koltuğunu ısıtmadan yeni kurultay istendi.
Özgür Özel ise neredeyse Tayyip Erdoğan’ ın yoldaşı ilan edildi.
Buna demokrasi, eleştiri ve ifade özgürlüğü denmez.
Buna Celali tavrı denir.
Hiçbir lider suret-i haktan değildir.
Hata da yapabilir. Hatasızlık Allah’a mahsustur.
Özgür Özel CHP’ de uzun süre sorumlu mevkilerde görev yapmış ve halk ile hep yüz yüze olmuş deneyimli bir politikacıdır.
Yani en az hata yapabilecek kişilerdendir.
Gemi CHP, kaptan ise Özel’ dir.
Tabana düşen görev bu geminin takip ettiği rotaya, kredi süresi içinde destek vermektir. Zaten başarılı olamazsam seçimin ertesi gün giderim diye de net bir taahhüdü de var. Bu süreçte politikalarının yaşama geçirilme çalışmalarına destek verilmezse kaosa sürüklenmek eşik kadar yakındır.
Dümenin başına toplanıp herkes kafasına göre bir yön talep ederse o gemi kısa sürede kayalıklara bindirir.
Kim kazançlı çıkar?
Eleştiri hakkımızı üsluba uygun olarak kullanmaya devam edeceğiz ama zalim düzeni güldürecek aşırılıklardan da uzak durmak gerekmez mi?
Kimin kazançlı çıkacağını ölüm döşeğinde mi öğrenmek gerek?