Salgın bütün hışmı ile üzerimize çöktü.
Kaçıncı dalga tartışmalarına kızıyorum. Dalgalar bir biri üzerine bindi. Dalga malga kalmadı.
Vatandaşımız başta esnaflar olmak üzere salgına kafa atıyor. Bunu defalarca yazdık. Bazı sağduyulu kalemler de halkı ve devleti bu konuda çok uyardı.
Karaman sıfır noktasından ilk beşe-altıya fırlama becerisini gösteren tek il.
Herkes burun buruna yaşıyor.
Boş vermişlik sınırını geçmişiz. Şimdi, “amma da canını seviyorsun?” aşamasındayız. Birisine, “maskeni tak” diyorum. Aldığım cevap müstehzi bir eda ile “hocam, amma da korkuyorsun” oluyor.
Soruyorum. “Sen en çok neyi veya kimi seversin?” diye. Oğul, kız, eş, torun, ana, baba” sayılmakla bitmiyor. “İyi de onları sevebilmen için sana bir can gerekmiyor mu?” diyorum.
El sallayıp gidiyor.
En çok üzüldüğüm durum ise devletin usanmışlığı.
Vatandaş böyle ama devlet de farklı değil gibi.
Sabahleyin, İl Nüfus Müdürlüğünden aldığım bir çağrı nedeniyle oraya gittim. Dört aydır eşimle birlikte köyde bahçemde oturuyoruz. Salgına dikkat etmeye gayret ediyoruz. Çoluk çocuk bile bizim isteğimiz üzerine sıkça gelmiyorlar. Bu nedenle çağrı pusulasından geç haberim oldu.
Gitmez olaydım.
Sıra makinasının başı anam babam günü. İnsanları uyara uyara sıra aldım. Devlet oturma sandalyelerini işaretlemiş ama her sandalyede bir kişi oturuyor. Ayakta insanlar, dolmuşta gibi…
Salonda hiç havalandırma yok. Sıcak ve virüs kol kola…
Kapıdaki polis yorulmuş. Biraz da tedirgin.
Sordum. “Bu nasıl iş? Hep böyle mi burası?” diye. Çünkü öncelikle o polis ciddi tehdit altında. Adam ağlayacak neredeyse. “Hep böyle abi” dedi.
Devlet öncelikle kamu çalışanlarını korumak zorunda. Sağlıksız bir kamu örgütü nasıl sağlıklı iş yapabilir ki? O polis, sağlıklı bir ortamda çalıştığını görmeli ve kendisini koruyabildiğine inanmalı ki, o salonun düzenine müdahil olabilsin.
Şikâyet etmedi ama her şey ayan beyan görülüyordu.
Bir saate yakın kapı dışında bekledim. Sıra gelecek gibi değil. Daha fazla riske girmek istemediğim için orayı terk ettim. Tabii, iş de öylece kaldı.
Bu durum muhtemelen yoğun çalışan her kurumda aynı.
Kaçıncı dalga, kimin umurunda.
Devlet yeni bir silkiniş sağlamalı. Salgının başlarındaki ciddiyeti bekliyoruz.
Bir de, mümkün olduğu kadar kurum binalarına vatandaşı getirmeden yapılacak işler varsa bunlar için acil adım atılmalı. Marketler bile onlıne siparişler alarak evlere servis yapıyor. Devlet, bilgisine başvuracağı bir insanı oraya çağırmadan da bu işi çözemez mi?
Örneğin, salgın sürecinde, genellikle bahçelerin başındaki ikinci ikametleri kullanımda patlama oldu. Hem bahçeyi işledik, hem de salgından göreceli olarak uzak kalmayı başardık. Ama sonsuza kadar böyle yaşayamayız ki. Devlet kapısında işlerimiz oluyor. Gelince karşılaştığımız manzara ise bu. Nüfus Dairesinin web sitesinde yapılacak basit bir işlem ile vatandaş bu işi evinden çözemez mi?
Devlet ve millet bıkmadan usanmadan bu illete karşı çok ciddi savaş vermeden ondan kurtulamayız.
Bir daha dikkat çekelim dedim.
Osman bey elinize emeğinize sağlık