Yaşamımı devam ettirebilmek için bugüne dek, birçok iş yaptım. Taş, kum ocakları işletmeciliği, buğday pazarında zahire tüccarlığı, kulüp ve kahvehane işletmeciliği, kitap kırtasiye dağıtımcılığı gibi müşkülatı yüksek işler ile uğraştım.
Ama her dönem yazma ameliyesinden uzak kalmadım. Tüm zamanların ortak uğraşısını, basın yayın alanındaki çabalarım oluşturdu.
Muhabirlik gibi gazeteciliğin temel direği olan onurlu işi yapamadım ama yapan arkadaşlara büyük saygı duydum. Halkın haber alma özgürlüğünün onlar kanalıyla yerine getirildiğini düşündüğümüz zaman, demokrasinin yaşaması ve ilerlemesi için en büyük gayreti onların sarf ettiğini görmek hiç de zor olmaz.
Ben köşe yazarlığı görevini yapmaya çabaladım hep.
Ülkenin gidişatını günlük olarak takip etmek, birçokları ve özellikle ülkenin yöneticileri için hiç de hoş olmayan saptama ve analizlerde bulunmak çok zor bir iş olmasına rağmen o alanı benimsedim.
Çok düşman edindim.
Elbette birçok da dost…
Ama gazetecilik bunların çok üstünde bir uğraş. Yani “hele biraz dost biraz da düşman edinelim de yaşamımıza renk gelsin” niyetlerinin üstünde, milletin çıkarları yanında saf tutmak ve bunun da bedellerini ödemektir gazetecilik.
Yani kendisini özgür, bağımsız, başı dik, eşitlikçi, adil ve varsıl bir ulus olma davasının hizmetkârları olmak zorunda görmeyen kişiler, ne yazarlarsa yazsınlar gazeteci olamazlar.
Ülkesinin temel çıkarlarını hiçe sayan ve Türklük mensubiyetine her vesile ile saldıran ayrıştırıcı bir dil ulusal gazeteciliğin dili değildir.
Ama öyle mi?
Bir blok oluşturarak binlerce yılda oluşturduğumuz değerlerimizi sürekli olarak küçümseyen ve onların yerine emperyal değerler inşa etmeye çalışan sözde basına baktığım zaman, içimde bir yerlerde oluşan dayanılmaz sızılarla baş etmeye çabalıyorum.
Birinci Dünya Paylaşımı ve Kurtuluş Savaşı sürecimizde yenilikçileri ve Kuvay-ı Milliye’ yi hain ilan eden Mütareke Basını döneminden daha da kötü bir dönemi yaşıyoruz.
Gazeteci, koşulları ve bedeli ne olursa olsun halkının çıkarları doğrultusunda saf tutan kişidir. Kendi halkını insafsızca sömürenleri teşhir etmek ve kınamak asli görevi olmalıdır. Sömürgenlerin yanında saf tutmak değil.
10 Aralık elbette kutlu bir gün.
Ama aynı zamanda “biz kimiz?” sorusunun da en çok sorulduğu bir gün olmalı.
Tüm gerçek gazeteci arkadaşlarımın günü kutlu olsun.
Şair değilim ama şiirimsi bir sesleniş ile günün değerini bir kez daha vurgulayalım istedim.
ELİNDEKİ KALEM SANA AĞIR GELİR ARKADAŞ
Gariplerin feryadını duymaz olmuş susarken
Hele iki kulak sana sağır gelir arkadaş
Zalimlerin sofrasını keşik etmiş gezerken
Elindeki kalem sana ağır gelir arkadaş
Giyinip de kasalırsın ağaların kürkünü
İştahınca döndürürsün kenelerin çarkını
Soramazsan adam ile ademlerin farkını
Çıkamazsın bu yokuşu bayır gelir arkadaş
Her kapıyı açar sanıp kalemine güvenme
Aslolan dört kapıdır sakın ki sırtını dönme
Huzurdaki yal çanağın hep dolu durur amma
Bir başka huzur var ki hayır gelir arkadaş
Kalemin ki silah olmuş mazlumların alnına
Mütareke uşakları rahmet okur şanına
Bakabilsek ak mı akar kızıl mı şu kanına
Kansızlığın bu millete küfür gelir arkadaş