Peygamber efendimiz bir hadisinde kadınlara verilen önemi belirtmek ve bütün Müslümanlara rehber olması için “Anne cennet kapılarının ortasındadır, Cennet anaların ayaklarının altındadır” buyurmuştur.
Peygamber efendimizin bütün annelerin, kadınlarımızın cennete gideceğinden değil, kadınlarımıza gereken saygıyı göstermek cennete giden kapının bir anahtarının onların elinde olduğunu belirtmektedir.
1930 da kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı, 1933 yılında kız çocuklarına meslek eğitimi vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu, kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakkı tanındı. 1934 yılında yapılan anayasa değişikliği ile 8 Şubat 1935 yılında 17 Kadın Milletvekili Meclise girdi.
Dinimizce kadınlara verilen önem ortadayken
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dünyada ilk olarak kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmışken.
Neden ülkemizde kadınlarımıza bu kadar zülüm yapıyoruz?
Neden bütün Müslüman ülkelerde kadınlara gereken değer verilmiyor?
Birde şu gerçek var, kadın haklarını en çok da erkekler savunmak zorunda kalıyor!
Günümüzde kadın hakları savunuculuğunu ve zulümleri de erkekler yapıyor buda ülkemizde yaşadığımız bir tezatlık.
Ülkemizde kadınlara verilen haklarla ilgili kanunlarımızda bir sıkıntı yok, yazılı olarak belki de dünyada en çok kadın haklarını savunan kanunlarımız var ancak fiiliyata, sosyal yaşamada dünya sıralamalarının en altlarında bulunuyoruz.
Peki, bunların nedenini nasıl açıklayabiliriz?
Ataerkil bir toplum oluşumuz.
Geleneklerimize bağlı bir toplum oluşumuz.
Dinimizin yanlış aktarılması.
Tanrı erkeği güçlü yarattı algısı, koruyucu algısı.
Tarıma dayalı bir toplum oluşumuz, kentsel bir yaşam tarzımız olmaması.
Gücün sadece fiziksel olduğu, aklın, bilimselliğin öneminin ikinci planda olduğu algısı.
Kadını eğitimsiz, işsiz bırakmak, kız çocuklarını 13-14 yaşlarında evlendirmek, fiziksel, cinsel ve sözlü şiddet uygulayarak sosyal yaşamdan soyutlayarak dört duvar arasına kapatmak, sadece kadına değil topluma, ülkeye yapılmış en büyük kötülüktür.
Kapitalist üretim biçimi üzerinde yükselen devletler kültür, hukuk, din gibi yapılar kullanarak kadının ezilmişliğini daha da pekiştiriyor.
Neden Kadınlarımızın önünü açmıyoruz?
Neden özgür düşünmelerini, kendi başlarına karar vermelerinin önünü açmıyoruz?
Neden dört duvar arasına hapsetmeye çalışıyoruz?
Neden kendimizi, her şeyimizi teslim ettiğimiz, güvendiğimiz halde kadınlarımızın fikirlerine özgürce yaşamalarına sınırlamalar getiriyoruz?
Neden kendi fikirlerimizi baskı zoruyla kabul ettiriyoruz?
Neden toplumsal baskı yaparak soyutluyoruz?
Neden kadınlarımızı bir birey olarak başarılı olabileceklerini düşünmüyoruz?
Neden aynı anne babadan olmamıza karışın kadınımızı ikinci sınıf insan olarak görmekten ne zaman vazgeçeceğiz?
Ne zaman kadın cinayetlerinden vazgeçeceğiz?
Ve daha bir sürü kadına yapılan Haksızlıkları, Hukuksuzlukları, Zulümleri sıralayabiliriz.
Bir kadın düşünün evli veya bekâr, birde Anadolu’da yaşayan biriyseniz her adımınıza dikkat etmeniz gerekmektedir.
Toplumun kendi kurallarının yani kendilerince erkek egemen bir yapıya sahip, erkeklerin koymuş olduğu kurallar dışına çıktığın zaman o kadın hakkında yapılmadık hakaret, dışlama, dedi kodu kalmaz.
Kadın cinayetlerini önlemek için önce aile içi adaletin sağlanması gerekiyor. Aile içinde bile kız- erkek çocuğu ayrımı yapılıyor, miras adaletsizliği yapılıyor, kız çocuğunun evdeki hizmeti, tarladaki çalışması önemsenmiyor, hür düşünmesi, girişimci ruhu dikkate alınmıyor.
Önce aile içi adaleti sağlayalım ki ondan sonra toplumsal adaleti sağlayalım, kadına şiddet aile içinde başlıyor sonra topluma yayılıyor toplumu oluşturan bireylerdir, bireylerin eğitimi de aile içinde başlar.
Kadınlarımızı lütfen ayrıştırmayalım, erkek ihtiraslarımıza kurban etmeyelim hepimiz insanız bu gibi konuların yazılması düşünülmesi bile insan aklı almıyor, onlar anamız, bacımız her şeyimiz.
Tebrikler doğru söz alkışlanır