Hasan ÖZÜNAL
Gazeteci-Yazar
Geçmişte bir gün Cumhuriyet Parkında karşılaştığım bir büyüğümüzle sohbet ederken “keşke krallık, padişahlık olsa” gibi bir laf etmişti.
Elbette hemen karşı çıktık ve demokrasinin o vazgeçilemez erdemlerini bir bir sıraladık.
Ama Aksakal bizi susturdu. “Bakın guzum; şu şu işleri önceki adam yaptı, yeni seçilen yıktı, yeniden yaptı. Şu şu işleri de önceki başlattı yeni gelen öylece bıraktı başka işlere başladı. Krallık, padişahlık olsa, yeni gelen babasının hatırına eski işleri yok etmez, yenilerini ilave ederdi” demesin mi?
Haklı idi ve diyecek bir şey de bulamadık.
Fani ömrümüzde de pek çok üst kademe yöneticisi ile çalışma fırsatımız oldu. Kimi seçimle kimi de atama ile geldi.
Bu Aksakalın dediklerini de hep gördük, hep yaşadık.
Kandil mesajlarının bile bir öncekinden kopyalanıp ilave ve çıkarma yapılarak yayınlandığı bir ülkede yaşıyoruz.
Aşırı kinlenmiş siyasi grupların ülkesinde yaşıyoruz.
Kurumların ve kuruluşların bir hafızası vardır. Buna arşiv denir. Kimi raflarda kimi se izbelerde saklanır. Aslında çok da nadir el atılır. Bir soruşturma, bir teftiş vs. olacak da arşivlere bir göz atılacak.
Ama kurum ve kuruluşlarda önemli bir hafıza daha vardır ki o da yazılı olmayan bir hafızadır. Kaydı küreği yoktur. O bilgiler insanların hafızalarında, tecrübelerindedir.
Yönetimin üst kademesi değişince, ilk iş olarak yakın kademedekiler bir bir şutlanır ve yerine liyakatine bakılmaksızın birileri atanıverir. O şutlananlar içinde, o yazılı olmayan hafızalar dikkate bile alınmaz, nerede ise bir an önce onlardan kurtulunmaya çalışılır ve sesleri çıkmayacak tedbirler de alınır.
Şu fani ömrümüzde aksine hiç rastlamadık.
Aksine, kendimiz bu kurala karşı çıkmaya kalktığımızda da aşırı bir baskı ile de karşılaştık.
Toplumun ömrü tekrarlarla geçip gidiyor.
Ali yapıyor Veli bozuyor, Mehmet geliyor Alinin yaptığını kendi fikri olarak ballandıra ballandıra tekrar başlatıyor, bir Veli tekrar geliyor. Hasan ile Hüseyin de seyrediyor. Konuya müdahil olması gereken sorumlu Ahmet’e soruyorsunuz neden müdahale etmiyorsun diye. Cevabı net ve kati oluyor. “Türkiye’de demokrasi var herkes kendi icraatını yapmakta serbest.”
Kaybolan zaman, emek, maddi varlık, hayaller, hevesler, ortaya konulacak hizmetten faydalanmadaki gecikmeler vs vs…
Kimin umurunda…
Bu fikir benim, başka yolu yok dayatması normal…
Öyle ya, toplum bir hale geldi ki tam bir balık hafızası. Ahmetler çıkıp da “bu iş daha önce başlandı. Yarım kaldı. Sizden önceki, yarım kalanı da yıktı. Şimdi siz kendi fikriniz olarak ilan ediyor ve başlatıyorsunuz. Sizden sonraki de bunu yıkmasın veya kendi fikri olarak topluma dayatmasın” demiyor.
Dese de alacağı cevabın pek çok şıkkı var. “Sana ne? Senin paranla mı yapıyoruz? Başkalarının davulunu dövme… Sen kimin ajanısın? Bir sen çıkıyorsun böyle konularda ortaya be, sen ne kadar sivrisin. Derhal bu yazıyı kaldır. Vs vs.”
Resmi sıfatı taşıyan her kurum devletin bir birimidir. “Devlette devamlılık esastır” düsturu kurulmuş tüm Türk devletlerinde temel prensip iken günümüzde artık yok olmuştur.
Hizmette üretim kısırlığı, kabızlığı, maliyet yüksekliği, gecikmeler, amaca uygun olmayan uygulamalar ve takip edilmeyen projeler büyük sorun haline geldi.
Karamanda pek çok tesis yapıldı. İhtiyaç duyuluyor iddiaları ile yapıldı ve amaçları belli idi. Bugün bomboşlar. 10 yıl önce yapımına başlanmış ama bir takım kötü niyetliler tarafından engellenmiş projeler yeni akla gelmiş gibi lanse edilmeye başlandı.
Herkes yerçekimi kuralını yeniden keşfetmeye çok meraklı…
(Serbest bölge, Lojistik Merkez, Çevre Yolu, Taş bina, Hatuniye, Dağ Oteli, Atatürk Kültür Merkezi, Lütfi Elvan Fuar ve Kongre Merkezi, Adını bir türlü bilemediğimiz o bölgedeki bir bilim merkezi, Seyir Terasları, Türk Dünyası Kültür Parkı, Necmettin Erbakan/Piri Reis Parkları, Sertavul ve Kuşyuvası tünelleri, Milyonlarca kitaba erişim sağlayacak Dijital Karaman Kütüphanesi, Aktekke Kent Meydanı, Tapucak Mahallesi, Çeşmeli Kilise, Tartan Evi ve 10 a yakın konak, Kent Ormanı, Gökçe Çamlığı, Bisiklet Yolları, bin kişilik seyirciyi görmeyen bir stad varken yapılan 15 binlik stad, Hızlı Tren, Cer Atölyesi, Oto/Moto Kros Alanları, Regülatör Bölgesi Piknik Alanı, Organize Mermer ve Hayvancılık Siteleri, Hava Alanı… (sadece örnekleri saysak bir makale boyutunda olacak)
İhale aşamasına kadar gelen bazı projeler kuşa çevrilip zafer çığlıkları ile sahiplenildi.
İhtiyaç ise kim yaparsa yapsın, yeter ki ihtiyaca cevap verecek şekilde yapsın önemli olan bu değil mi?
Ama öyle değil.
Fikir bizden olmayan birisinden çıkıyorsa o fikir iyi değil. O fikir bir acil ihtiyacın karşılanmasına yönelik olsa bile tu kaka.
Ya da fikir bir ihtiyaca yönelik ve çok da güzel ama uygulayan karşı siyasi görüş olacak, onların hanesine yazılmaması için kalsın bakalım, hemen engellemeye başlayalım. Bize imkân tanınırsa biz yapar payeyi de biz toplarız.
Geldik işin bam teline…
İşin Bam teli SİZ ve BİZ…
Kim bu siz denilenler, kim bu biz denilenler?
Siz denilenlerle biz denilenlerin mezarlıkları ve ahiretleri farklı mı?
Onların cennetleri sadece kendilerine, cehennemleri de karşı taraftakilere mi ait?
Siz denilenler ile biz denilenler farklı memleketlerde mi yaşıyor, ya da yarın onların evlatları farklı memleketlerde mi yaşayacak?
Şu an başımıza bela 5 harften oluşan 3 kelime: BEN, SİZ/BİZ