Halil Cübran/Cibran anlatıyor:
Kralın evinde bir şenlik esnasında çıkmış gözünü elinde taşıyan bir adam, salona girer ve kraldan adalet ister,
“Efendim, ben hırsızım. Bu gece sarrafın evine hırsızlık yapmak için gireceğim yerde dokumacının evine girmişim.
Karanlıkta dokumacı, aletiyle benim gözümü çıkardı. Sizden adalet istiyorum” der.
Kral hemen dokumacıyı getirtir ve gözünün çıkarılmasını emreder.
Dokumacı. “Efendim benim mesleğim için iki göz gerekir. Komşum ayakkabı tamircisidir ve tek göz ona yeterlidir. Adaletin yerini bulması için onun gözünü çıkarın “der.
Kral hemen tamirciyi getirtir, gözünü çıkartır ve adalet yerini bulur.
(Ama bu hikâyenin bir benzeri Üsame bin Münkız (1095-1188) ın Yusuf ziya Çömert tarafından “İBRETLER KİTABI” adıyla Türkçeye terceme edilen ve SES yayınevi tarafından 1992 de basılan kitabın 186 ncı sayfasında geçmektedir):
835 yıl önce, Seladdini Eyyubi’nin komutanı Üsame bin Mükız’ın kitabında, adaletsizliğin somut örneği olarak verilen bu hikâye 1930 lu yıllarda Cübra/Cibran Halil Cübran, Amerika’da bu hikâyeyi tekrarlamak ihtiyacı hissetmiş.
Hikâye gibi değil mi?
Milattan önce altıncı yüzyılda, Babil İmparatorluğu zamanında esir edilip Babil’e sürülen Yahudiler, o günden bu güne kadar yaşadıkları her milletin kasasına çökmeleri nedeniyle hep sürgün yemişler.
İngiltere’den, Hollanda’dan, Almanya’dan, Fransa’dan, Polonya’dan Rusya’dan özetle kaldıkları her ülkeden sürülmüşler.
Sonunda Avrupa ve İngiltere hükümetleri anlaşarak onları İki bin beş yüz yıl önce yaşadıkları yere, gemilerle taşıyıvermişler ve orada batının bu günlerde Amerika’nın Jandarma karakolu gibi görev yapmakta.
Mısır’da, Suriye’de, Türkiye’de, Arap emirliklerinde Müslümanlara karşı duran her türlü terörü destekleme görevi vermişler ve Jandarma karakolunun senelik masrafları ile silahlanmasını temin etmeye devam ediyorlar.
Siyonistler gelmişler, gece baskınıyla Filistinlilerin mahallesine girmişler, evleri ateşe vermişler, evlerin içindekileri yakarak yok etmişler ve yeni gelen Yahudi göçmenleri o evlere yerleştirmişler.
O gece baskınından kurtulabilenler, bir araya gelmişler ve evlerinde oturanlara atacak silah ve kurşunları olmadığından Hazreti Davud aleyhisselamın Sünnetine uyarak taşla eski evlerinde oturanların camlarına taş atarak onları rahatsız etmeye başlamışlar.
Filistin’in yerlileri ve Kudüs’ün muhafızları ve bütün dünyanın Müslümanlarına farz olan bu koruma görevini üstlenen bu yiğit insanlar, 7 Ekim gecesi silahlarıyla gelmişler ve evlerinde oturanlardan bir kısmını, onları korumak için nöbet tutan polis ve askerleri esir ermişler ama Siyonistler gibi esirlerine işkence etmedikleri gibi kendi yediklerinden yedirdiklerini serbest bırakılan kadın esirler basına anlattılar.
Müslümanın farkını, bütün dünyaya anlattılar.
Cübran/Cibran’ın hikâyesinde olduğu gibi batılın bekçileri batılı ülke başkanları, iki bin beş yüz yıldır evin sahibi olanları öldüren katilleri, evi yakan, içindeki eşyaları talan eden çapulcuları, yaktığı evi yeniden yapıp yeni yerleşimci Siyonistlere veren İşgalcileri haklı çıkarıp anasının babasının, dedesinin Hazreti Ömer’den beri orada yaşayan Müslüman dedelerinin, ninesinin evini savunanları suçlu, 15 günde üç bin beş yüzü çocuk olan dokuz bine yakın Müslümanı şehit edenlerin arkasına geçenler, hikâyedeki hâkimlerden daha gaddar, daha zalim, daha mantıksız hatta bu Siyonistlere daha düşman değil de nedir?
Cenabı Hakkın indirdiği Adalet Terazisi olan İslam’a göre olmayan bütün kriterler, kriteri koyanın karakterini, kinini, kıskançlığını, cimriliğini, servet, şöhret ve şehvet düşkünlüğünü… kriter maddelerinin içinde taşır.
Onun ilahi adalet karşısındaki insani adalet, baştan sona zulüm içerir.
Endülüs İslam devletinde yedi yüz yıl güven içinde yaşayan Yahudiler, Hıristiyanların Endülüs’ü işgalinden sonra Hristiyanların arasında elli yıl bile yaşayamamış ve yalnız Osmanlı devleti mülteci olarak kabul etmiş.
Bu gün İşgalci Siyonistlerin zulmünü desteklemek için Telaviv’e gelip, “Arkanızdayız” diyenler, “Sakın korkup ta bizim ülkeler gelmeye kalkmayın. Biz, sizi ülkemizden ne şartlarda kovduk, bir daha sizinle burun buruna gelmek istemiyoruz.
Biz, sizi burada besleriz.” Demeye getiriyorlar.
Netanyahu da bunun böyle olduğunu, Biden ile kucaklaşırken yüz hatlarıyla belli ediyordu.
Rabbimiz buyurur:
لَا يُقَاتِلُونَكُمْ جَمِيعًا إِلَّا فِي قُرًى مُحَصَّنَةٍ أَوْ مِنْ وَرَاءِ جُدُرٍ بَأْسُهُمْ بَيْنَهُمْ شَدِيدٌ تَحْسَبُهُمْ جَمِيعًا وَقُلُوبُهُمْ شَتَّى ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ
“Onlar sizinle ancak, sûrlarla çevrili şehirlerde veya duvarların arkasında (Çelik kalkan, füze savunması, demir kubbe gerisinden) savaşırlar. Onların kendi aralarındaki çatışmaları çetindir. Sen onları birlik sanırsın, kalpleri paramparçadır. İşte bu, onların akılsız bir toplum olmalarındandır.” (Haşir süresi ayet 59/14)
İLAHİ ADALET Mİ İNSANİ ADALET Mİ?
Yayınlanma :
01.11.2023 13:14
Güncelleme
: 01.11.2023 13:14
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.
Yorumlar
Kalan Karakter: