Geçenlerde
bir Anadolu Lisesinde karşılaştığım olay ve yönetici ile görüşmem sonunda içim
burkuldu. Yöneticinin ıslah etme ve kazanma yerine imha etme düşüncesi yüreğimi
sızlattı. Bu yüzden böyle bir başlık attım.
Sevgili
dostlar,
Her
şeyden önce severek öğretmeliyiz, öğrenmeyi sevdirmeliyiz ki öğrenci de
öğrenmeyi sevmeli. Severek öğretilmeyen, severek öğrenilmeyen kuru bilgi ne
öğrenciyi nede toplumu iyi yönde değiştirip dönüştüremiyor. Kuru bilgi aktarımı
eğitim olmuyor.
Söverek,
kızarak, baskıyla öğretilen, eğitilen çocukların ve gençlerin özgüvenleri ve
özsaygıları gelişip güçlenmiyor ( Özgüven, bireyin kendisinden memnun olması,
kendisi ve çevresiyle barışık yaşaması demektir. Özsaygı, hem kendimizi özgün
bir birey olarak değerli, hem de karşılaştığımız sorunlarla başa çıkabilecek
kadar yeterli hissedebilmektir).
Öğrencilerimizin
kahır ekseriyeti kendisinden memnun değil. Kendisini sevmiyor, kendisini
sevmesini bilemiyor, kendisi ve çevresi ile barışık değil; bu yüzden sanki her
an şiddete meyilli. Bu durum kendini değerli göremediği için karşılaştığı
sorunlarla başa çıkamadığı için üstüne üstlük kendisi topluma ve çevresine
sorun oluşturuyor.
Bu
durumda ailelere, velilere, öğretmenlere, özellikle okul yöneticilerine çok
büyük sorumluluklar düşmekte. Çocuklarımıza ve gençlerimize değer verip;
değerli olduklarını kendilerine hissettirebilir isek pek çok sorunun
kendiliğinden hallolduğunu, hatta sorun oluşmadığını görürüz.
Severek
eğitilen nesil gücünü bilgisinden, ilkelerinden ve değerlerinden alır,
başkalarının gölgesine sığınmadıkları gibi, yanlışların hamallığını da
yapmazlar. Sosyal medyanın algı tuzaklarına düşmez.
Toplumumuzun
bilim teknoloji üretemeyişinin sebebi sıradanlık ve vasatlık bataklığına
saplanmış olmamız; severek değil söverek öğrettiğimiz-eğittiğimiz ve severek
değil söverek öğrendiğimiz içindir. Sorun burada; çünkü yıllardır baskılarla,
yanlış eğitim ve öğretim yöntemleri ile düşünce özgürlüğünü kısıtlayıp
düşünebilme yetisini körelterek insanımıza ve topluma ‘’Düşünmeyi Unutturduk.’’
Düşünmeyi unutarak aklımızı da körelttik. Aklımız işlevselliğini kaybedince ne
bilim ne de teknoloji üretebilir olduk. Vasat düşüncelerle sorunlara vasat
çözümler üretilen vasat düşüncenin egemen olduğu toplumlar da sağlıklı
gelişmelerin olması elbette beklenemez. Zira bireydeki ve toplumdaki düşüncenin
kalitesi yaşamımızdaki olayların ve sonuçların kalitesini belirler.
Döndü
dolaştı söz yine Konfüçyüs’ün dediğine geldi. Konfüçyüs’e peygamberlik görevi
verilenlerden diyenler de var. Söylemlerine baktığımızda neredeyse
söylemlerinin tamamı ahlak ve erdem üzerine tıpkı İslam’ın Müslüman olabilmek
için önce iyi insan olmayı öngördüğü gibi.
NE
DİYORDU KONFÜÇYÜS “ÖĞRENMEYİ SEVMEYEN KIVRAK ZEKÂ GERÇEKLİKLE BAĞINI YİTİRİR,
ÖĞRENMEYİ SEVMEYEN DÜRÜSTLÜK KABALIKLA SONUÇLANIR, ÖĞRENMEYİ SEVMEYEN CESARET
İSYAN DOĞURUR, ÖĞRENMEYİ SEVMEYEN GÜÇ SALDIRGANLAŞTIRIR” derken ne çok şey
söylüyor aslında.
Okullarda çocuklarımıza ve gençlerimize sövmeden, dövmeden davranışın, düşüncenin ve başarmanın öğretilebilir, öğrenilebilir, eğitilebilir, kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir süreç olduğunu uygulamalı öğretebilirsek; şimdi ve gelecek bizim olacaktır, şüphesiz.