Sevgili dostlar,
Albert Einstein Relativitätstheorie’sinde haklı galiba. Einstein ne diyordu bu teoride: “zaman rölatiftir/görecelidir/izafidir”. Sanki dün ramazan bayramı kutladık; bugün se ramazan başladı gibi geliyor insana. Özellikle insanın yaşı ilerledikçe, zaman ne kadarda hızlı geçiyor.
Rahmetli Bektaşi babası bir grupla sohbet ederken içlerinden birisi “Baba erenler on bir ayın Sultanı mübarek ramazan yarın başlıyor, ne dersin?” deyince. Bencileyin yazın uzun günlerinde oruç tutmakta oldukça zorlanan Baba Erenler “öyle mi ya! Mübarek On Bir Ay ne kadarda hızlı geçti!” der.
Zamanın göreceli/izafi olduğunu bizim rahmetli Bektaşi, Albert Einstein’dan önce bildirmiş ama ne yazık ki kimse anlayıp kıymetini bilememiş. İşin esası; Baba Erenlere ramazan ayında oruçlu iken ramazan ayı bir türlü bitmek bilmiyor, ne de oruçlu gün bir türlü geçmek bilmiyor, ama bayramdan sonra da on bir ay çok hızlı geçiyor. DÜN, BUGÜN GİBİ, BUGÜNDE YARIN OLUYOR. Albert Einstein’ının bilimsel demek istediği tam da bu işte!
Sevgili dostlar,
Genelde Müslüman dünyada ramazan ayında ibadet zannı ile ramazan ayında tutulduğu zannedilen oruç; sabah kahvaltısını gecede belli bir zamana alıp, akşam yemeğini de iftar zamanı denen bir anda yapmayı, bu iki zaman dilimi arasında bir şey yiyip içmemeye oruç tutma diyoruz. Ne böyle bir ramazan ne de böyle bir oruç bizlere ne ruhsal, ne zihinsel ne de fiziksel bir gelişim sağlamaz ve de sağlamıyor. Hatta bazılarımızda; bağımlılıklarımıza bağlı olumsuzluklar ve sorunlara sebep olabiliyor.
Kur’an’daki anlamı SAVM/ORUÇ: İbadet amaçlı oruç; aç kalarak kendimizi tanıma çalışması yapmaktır. Açlığı fark eden insan kendisinin farkına varır. Oruç insanın kendisinin farkına varmasını sağlayan çok iyi bir araçtır. Oruç insanın dilini tutması kötü söz söylememesi susmasıdır. Oruç insanın kendisini kötü eylemlerden, söylemlerden kendini uzak tutmasıdır. Oruç insanın başkasına zulüm etmemek, başkasının hakkını gasp etmekten kendini uzak tutmaktır…
Allah bizlere Kur'an da nasıl ibadet yapılacağını, buyruğuna nasıl uyulacağını ŞEKİLSEL boyutunu değil İLKESEL boyutunu anlatmış ve bizi bu temel ilkelerden sorumlu tutmuştur. Çünkü yüce Allah şekille ilgilenmez. Ama maalesef günümüz Müslümanları sorumluluktan kaçmak için şekilsel namaz kılıyoruz şekilsel oruç tutuyoruz. Böyle yaparak sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizi zannediyor; iman etmiş gözüküyoruz. Ama gerçekte iman etmiyoruz. Öyle olmasa idik böyle perişan olmaz idik!
Oruç ve Kur’an’da önerilen her tür ibadet, uyulması istenilen her buyruk bize iffetli olmayı kazandırır. İFFET, öncelikle bedenî hazlara ve nefsani aşırılıklara ilgi duymaktan kurtarılmış bir ruhî yapıya sahip olmaktır. Buna “kalbin iffeti” denir. Bundan sonra tam iffete ulaşmak için eli, dili, gözü, kulağı ve genel olarak bütün bedeni ahlâka aykırı davranışlardan uzak tutmak gelir. Aynı zamanda İffetli olmak terbiyeli, saygılı, nerede ne yapacağını, nasıl davranacağını bilen kişi olmaktır.
Tuttuğumuz oruçlar, kıldığımız namazlar, yaptığımız ibadetler iffetli olmamızı sağlamıyor, bizi iyilik ve barışa yönelik çalışmalara sevk etmiyorsa biz ne oruç tutuyoruz ne de sorumluluklarımızı yerine getiriyoruz Ve-l -Hâsılı ve-l- Kelam/sözün özü.
Büyük mütefekkir ALİ ŞEREATİ dediği gibi: Tuttuğun Oruç seni kötülüklerden alıkoyup iyiliğe yöneltmiyorsa, sen oruç tutmadın; sadece öğünlerin yerini ve zamanını değiştirdin. Hepsi Bu.
Bir sonraki yazımızda “Ramazana ve Oruca Nasıl Niyet Etmeliyiz” paylaşmak dileğiyle İnşallah!
Saygı, sevgi ve muhabbetlerimle!
İnşallah tekrar buluşmak dileğiyle!
.