Bir ülkenin geleceğini anneler, babalar ve öğretmenler yönlendirir. Çocuklarımızın sağlıklı gelişimi ve eğitimi sadece kendisi ve ailesi için değil hepimiz için önemlidir. Hal böyle olunca milletimizin gelişiminde, çocuklarımızın başarısında en büyük etken ailenin evde, öğretmenlerinde okullarda gerçekleştirdiği davranış ve faaliyetlerde gözüküyor.
Çocuklarımızın başarılı, toplumumuzun huzurlu, mutlu, refah ve barış içinde yaşayabilmeleri ve geleceğimizi inşası Öğretmenlerimizin pedagojik etkinliğine ve yetkinliğine bağlıdır!
Eğitim sistemimizdeki sınav stresi, müfredattaki derslerin stresi, öğretmenlerin tarz ve davranışlarından kaynaklanan korku stresi ve dahi ailede uygulanan baskının stresi; öğrencilerde KRONİK STRES haline dönüşüyor. Hal böyle olunca da konik stres durumu öğrencilerin öğrenme yeteneklerini dibe vurduruyor.
Kronik Stres hali; öğrencinin ALGILAMA Yetisini tıkıyor, tıkayınca da öğrenci anlatılanı anlayamıyor, anlayamayınca da kavrayamıyor, kavrayamayınca da verilmeye çalışılan bilgileri yorumlayıp sınavlarda ve dahi hayatta karşılaştığı problemlerin çözümünde başarılı olamıyor.
Başkanlığını yürüttüğüm Karaman Yetimler Eğitim Derneğinde bir gurup lise son sınıf öğrencilerine üniversite giriş sınavlarına hazırlıklarına ‘Öğrenci Koçluğu’ yapıyorum.
Sevgili öğrencilerle oluşturduğum pozitif diyalog sürecinde anlatıp dert yandıkları durum ve olaylardan belirgin şu sonuç çıkıyor: Maalesef gerek aile içinde gerekse okullarda, eğitimin tüm safhalarında çocuklarımızı kızarak, baskıyla öğretme ve eğitme; SEVGİ KÜLTÜRÜ ile değil de KORKU KÜLTÜRÜ İLE EĞİTİM VE ÖĞRETİM zihnimize bünyemize eğitim sistemimize yerleşmiş gibi gözüküyor.
Sevgili öğretmenim,
Her şeyden önce severek öğretmeliyiz, öğrenmeyi sevdirmeliyiz ki öğrenci de öğrenmeyi sevmeli. Severek öğretilmeyen, severek öğrenilmeyen kuru bilgi ne öğrenciyi nede toplumu iyi yönde değiştirip dönüştüremiyor. Kuru bilgi aktarımı eğitim olmuyor.
Bağırıp çağırarak öfkeyle ne eğitim verilebilir ne de öğrenci disipline edilebilir. ‘’öfke yüreğe yük akla gölgedir, Kinse kendi içtiğim kendi zehrimdir, İnsansam marifet bunu bilmektir’’. (Öğrenci diyor ki falan dersin hocası bana taktı) Bu demektir ki siz bu öğrenciye kin tutuyorsunuz. Öfke, Kin ve Nefret gibi oluşturduğumuz olumsuz duygular zamanla bize ruhsal, zihinsel, fiziksel hastalık ve rahatsızlıklar olarak geri dönecektir. Bu durum artık bilinen bilimsel bir tespittir. Zira böylesi negatif duygular hem karşıdaki he mide insanın kendisini zehirler!
Sevgili Öğretmenim,
Sözden ziyade davranışlar önemli. İyi ve güzel bir davranış öğrenciyi daha etkin ve kalıcı etkiler. Davranışlar iyi olursa işte o zaman sözü dinlenen etkin söz salibi olabiliriz. Öğrenciyi disipline etmede davranışlarımız birinci dereceden önemlidir.
Her şeyden önce öğretmeyi ve öğrenmeyi sevmeliyiz sevdirmeliyiz. Hani ne diyor Konfüçyüs “öğrenmeyi sevmeyen kıvrak zekâ gerçeklikle bağını yitirir, öğrenmeyi sevmeyen dürüstlük kabalıkla sonuçlanır, öğrenmeyi sevmeyen cesaret isyan doğurur, öğrenmeyi sevmeyen güç saldırganlaştırır” derken ne çok şey söylüyor aslında.
Haydi, öyleyse aynayı bir öğrencilerimize birde kendimize tutalım. Konfüçyüs’ün dediklerinden neler yansıyor AYNAMIZA..
Saygı ve Muhabbetlerimle!