Bundan önceki paylaşımlarımızda “Biz de DİN dinin esas, ALLAH’IN GÖNDERDİĞİ MÜBİN OLAN KUR’AN YERİNE; hurafe ve uydurulmuş rivayetler üzerine, tarih ise yalanlar üzerine bina edilir. Yani DİN biriktirilmiş hurafelerden ve rivayetlerden/söylentilerden, tarih ise biriktirilmiş yalanlardan oluşturulur. Bu da bizim genelde din anlayışımızın müktesebatını oluşturuyor.” dediğimizde bazı dostlar bu söylemi pek hoş karşılamadı. Ama şu da sosyolojik bir gerçek ki; halkların, toplumların, milletlerin hafızalarında oluşmuş hurafeler, efsaneler, mitolojik hikâyelerin zamanla gerçekten olmuş olduğuna inanılır. Bu durum çoğu zaman sağlam inanca dönüşerek din konumuna bile gelebiliyor.
Tıpkı Ebu Eyüp El Ensari’nin hiç İstanbul’a gelmediği, hiç İstanbul kuşatmasında bulunmadığı halde, egzotik ve ezoterik masalsı rivayetlerle/söylenti ve anlatımlarla İKİ HRİSTİYAN AZİZİNİN MEZARLARININ olduğu yere Eyüp Sultan adına türbe ve cami inşa ederek; mekanı ve kişiyi kutsallaştırıp iman açıdan şirk olduğu bilinmesine rağmen; tapınırcasına ziyaretgah haline getirmiş olduğumuz gibi.
Doç. Dr. Nursel Uyanıker Doktora tezinde ve eserinde; Eyyüb el Ensari’nim fetihten sonraki süreçte İstanbul inanç sistemi ve buna bağlı olarak halk bilimi, halk edebiyatını nasıl ve ne ölçüde şekillendirdiği geniş bir biçimde ele alınmaktadır. Eyüp Sultan türbesi etrafında oluşan efsaneleri ve uydurma tarihi yalanları dileyen bu kaynaktan daha detaylı bilgi edinebilir.
Eyüp Sultan türbesinin ve camisinin bulunduğu yerde; eskiden Hristiyanlara ait manastır ve bu manastır içinde Aziz Kosmaz ve Aziz Damyan doktorluk yapan, hekimlik yapan ikiz kardeşlerin mezarları bulunmaktadır. Bu iki aziz insanlara meccanen, karşılıksız şifa dağıtıyorlar, şifacı olarak biliniyor. Bunlarla ilgili Hristiyan geleneğinde birtakım mucizevi iddialar dillendiriliyor. Hatta bu azizler nedeniyle diğer manastırlar bile burasının ziyaretgâh yeri olduğu ve insanların gidip burada şifa bulduklarına inanırlarmış. Ayrıca bu yerde yağmur duasına çıktıklarına dair söylentilerde mevcuttur. Fetih'ten sonra burayı Fatih eski Hristiyan geleneğini Aynen İslam'a uyarlıyor ve burasını fethin merkezi olarak konumlandırmaya çalışıyor. Hatta buraya Anadolu'dan Türkmenler getiriliyor özellikle Bursa'dan birçok kişi getirilip burada iskân ediliyor dahası; Hristiyanların bu bölgede yerleşimlerine ve burada yaşamalarına da izin verilmiyor. Bununla ilgili de Ferman çıkarılmıştır.
Sevgili dostlar,
Gelelim Eyüp el Ensari’nin Muaviye’nin oğlu Yezit komutasındaki 1.İstanbul’un kuşatılması katıldı ve kabrinin bulunma uydurma hikâyesine.
Kabrin bulunması meselesi iddialara göre Fatih döneminde İstanbul muhasarası devam ederken Akşemsettin bir rüya yoluyla Ebu Eyyüb El Ensari'nin kabrini bulmuştur, en temel iddia budur. Ebu Eyüp’ün vefatından sonra 780 yıl geçiyor, 780 yıl sonra görülen bir rüya ile işte mezarın yeri burası deniliyor. Ne kadar inandırıcı ise????
Bizim din anlatılarımızda Cibril rivayetleri, rüya, keşf ve gayp çok önemli ölçüde boşluk doldurma aracıdır. Özellikle tasavvufi din anlayışımızda hurafesiz, rüyasız, masalsız, mitolojisiz dini inanış olmaz. Rüyayı, gaybı, Cebrail’i, rivayetleri/ söylentileri çıkardığınız zaman; bizde dini gelenek hiçbir sağlam bilgiye dayanmadığından suni boyaları dökülür, adeta kelaynağa döner.
Ebu Eyyüb El Ensari'nin ne öldüğü tarih, ne öldüğü yer, ne de defnedildiği yer konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Diğer yandan Ebu Eyyüb el-Ensari 90 yaşlarındadır 90 yaşlarındaki bir adam acaba o zamanın koşullarında İstanbul'a kadar nasıl gelebilir. Bunu dikkate aldığınız zaman iddia bir o kadar daha çıkmaza giriyor.
Bir başka husus var burada; bazı anlatılarda Abdullah Bin Zübeyir, İbni Ömer, İbni Abbas gibi sahabelerin de bu sefere katıldıkları ile ilgili söylentiler var. Peki, bunlar ne oldu bunlarla ilgili niçin bir bilgi yok. Ebu Eyyüb El ensari'nin bu orduda yer aldığı iddiası bile başlı başına problemdir. Çünkü Ebu Eyyüb el-ensari ve saydığımız isimler Emevi karşıtıdırlar, Sıffinde muaviye'ye karşı savaşmıştır. Muaviye etik olmayan yollarla iktidara gelmiştir. Böyle isimlerin Muaviye'nin ordusunda yer alması ve böyle bir sefere katılma iddiası hiçte inandırıcı gelmiyor.
Sonuç olarak Ebu Eyyüp El Ensari kesinlikle Eyup Sultan denilen yerde yatmamaktadır, çünkü onun İstanbul'a geldiği iddiası bile başlı başına muammadır. Hele hele karşı tarafa geçip ya da geçirilip yani cenazesi o şekilde geçirilip; bu günkü yere defnedildiğine dair iddialar akıl dışıdır. Amma ve lakin Eyüp Sultan Türbesi özelde Eyüp semti, genelde İstanbul'un tarihî, siyasî ve dinî geçmişine oluşan efsaneler sayesinde, teşekkül ettiği yere bir manâ ve kimlik kazandırdığı da bir gerçektir! Sevgili dostlar; Bilinç doğru bilgi ile oluşur. Bilgi anlaşılmaz ise anlaşılmayan ve yanlış bilgi ile bilinç oluşmaz. Sürekli tekrarlanarak insanlara anlatılan, telkin edilen hurafe içerikli menkıbeler, duygusal ve büyüsel hikâyeler, toplumda SANRISAL hastalığa neden olur. Sanrı ne biliyor musunuz? Sanrı İngilizcesi delion/ hallucination sanrı şu:
GERÇEKLE DEĞİŞTİRİLEMEYEN FİKSE OLMUŞ/SABİTLENMİŞ YANLIŞ DÜŞÜNCE. Başka bir ifade ile doğru, bilimsel ve mantıksal açıklamalara rağmen değiştirilemeyen, yanlış inançlar ve düşüncelerdir.
Hoşça, dostça, sevgiyle kalın! Tekrar buluşmak dileğiyle inşallah!