Sevgili Dostlar,
Bir önceki paylaşımımızda !!!Dünyanın En Laik Dini İslam’dır!!! Diye bir başlıkla laikliğin her hangi bir inanca baskı ve zulmün aracı olmaması gerektiğini, Kur’an’daki yaklaşımın inanç özgürlüğü olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Aslında ben bu paylaşımı İslam’a fobisi ve İslam’a ön yargılı olanların bu düşüncelerinin doğru olmadığını, İslam’ın ‘düşünce özgürlüğüne’ çok önem verdiğini ve inanmak istemeyeni zorla müslüman yapmadığını izaha çalışmıştım.
Oldukça ilginçtir; ben olumsuz reaksiyonu/tepkiyi karşı cenahtan beklerken; olumsuz tepkiler Uyanıştaki köşe yazısını ve sosyal medya paylaşımlarını okuyan müslüman taraftan geldi.
Eleştirisel tepkilere baktığım zaman üç farklı guruptan tepki vardı. Bir gurup daha yazıyı okumadan başlığı görürü görmez, diğer bir gurup okumuş ama verilmek istenilen mesajı anlayamamış, diğer başka bir grup ise İslam’la laiklik kesinlikle bir birleriyle bağdaşmaz ön yargısı ve indirgemeci anlayışa sahip müslümanlardı.
Şayet “Dünyanın En Laik Dini İslam’dır” yerine “Dünyada İnanç Özgürlüğüne Değer Veren Tek Din İslam’dır” başlığını atıp; Laiklik kelimesini çıkartıp yerine İnanç özgürlüğü yazsa idim Müslüman cenahtan belki hiçbir tepki almayacaktım ve de almazdım.
Sevgili dostlar,
Ülkemizde her alanda bir "vasatlık batağından" söz ediliyorsa, bu sonucu oluşturan önemli etkenlerden biri, düşüncenin eşlik etmediği inançların hakim olmasıdır. İnanç özgürlüğü ile düşünce özgürlüğünü yerli yerine oturtamayan, bu iki özgürlüğün birbirine "tamponlar" oluşturmasını engelleyemeyen topluluklar da toplumlar da iflah olmuyor; düşünce kısırlığından ve geri kalmışlık ayıbından kurtulamıyor.
Sadece İnanmak, sorgusuz ve sualsiz bize aktarılan bir bilginin peşine takılmaktır. Düşüncenin inanca eşlik etmesi ise, bize aktarılan bilgiye bilimsel bir kuşkuyla yaklaşarak sorgulamak; değişik bakış açılarıyla o bilgileri irdeleyerek zenginleştirmek ve zenginleştirilen bu bilgileri yaşamda uygulamaktır.
Hani derler ya: Bakmakla görmek arasında fark vardır. Bakmak sadece gözle olur, görmek ise akıl, kalp ve gözün devreye girmesiyle gerçekleşir. Bakmak bir göz hareketi, görmek ise bir şuur/bilinç faaliyetidir. Okumak ta öyle; akıl, gönül ve bilinç işidir. Okuduğumuz şey üzerinde düşünüp akıl etmez isek hiçbir şekilde sağlıklı bilgiye, zihne ve düşünceye ulaşamayız.
Düşüncenin eşlik etmediği inancın en büyük tehlikesi; bireyi, toplulukları ve toplumu ben bilirim yanılmazlığına inanmaya götürür. Düşüncenin eşlik etmediği inanç, egoları şişirir; paylaşmanın yerine ayrıştırıcı olmayı, bölücülüğü, parçalayıcı ilkelliği öne çıkarır.
Hoşça, dostça, sevgiyle kalın.
Tekrar buluşmak dileğiyle inşallah!
Düşünce dünyamız acentacı montajcı hocam. Ya başkasının ürettiğini aynen aktarılır, bazen de dağınık parçaları birleştirerek imal ettiğimizi düşünürüz. Halbuki, söylediğiniz şey son derece açık ve doğru. Ama anlamak için bilgi ister, gayret ister. Selam ile...