Bir kelime var. Uyuşturucu etkisi çok fazla. Hatta fazla kullanılınca zehir etkisi bile yapabiliyor.
Fazla kullanmamak lazım.
Önceleri hoş gelir. Bir moral etkisi yapar. Cesareti arttırır. Kan dolaşımını hızlandırır, kalp ritmini yükseltir, sahte bir neşe verir. Hoşgörü ve sevecenlik duygularını arttırır.
Dozaj artınca yavaş yavaş kontrol kaybolur, baş dönmesi, izan kabiliyeti yokluğu, ukalalık, sahte olaylar görme, algılama kabiliyetini sıfırlama gibi etkileri olur.
Bu kelimeyi aşırı kullandığınız zaman insan raydan çıkar, ne olduğunu, ne olacağını unuttuğu gibi nereden geldiğini de unutur. Kısaca insanlık değerlerinden bile uzaklaşabilir.
Bu kelime “BAŞKANIM” dır…
Daha pek çok etkileri de mevcuttur.
Helali haramı unutur, dinini diyanetini hatırlamaz, Allah’ın emirlerini hiçe sayan emirler yağdırmaya başlar.
Bu etkileri tetikleyen bir şey daha var ki ikisi bir araya gelince sendromlar katlanır. O da “Alkış” dır.
Başkanım kelimesinin yanına meze olarak bir de alkış zerk ettiğiniz zaman görün gümbürtüyü.
Peki, herkes için mi geçerli bu?
Elbette değil. Hani 9 yaşında bir çocuğa 20 yaşındaki delikanlı kıyafeti giydirdiğinizde ne hal alırsa, kalıbına uymayan makamlara gelenlerde daha sık görülür.
Akıl eğitimi zayıf, vicdan ve merhamet duygularını kontrol altına alma becerisi kazanmamış, hazıra konmuş, çalışma ve alın teri ile tanışmamış, el bebek gül bebek kuştüyü beleklerde büyütülmüş, aslı yoğurttan olanlarda kaçınılmaz bir sondur bu.
Hele ki o makamı kafaya koymuş ve elde edebilmek için çırpınıp durmuş ise etki katlanır. Yok, hakkındaki olumlu kanaatler nedeni ile geniş bir taban tarafından o makama layık görülmüş, hatta zorlanmış ise o zaman dozajı ne kadar artırırsanız arttırın etki etmeyecektir.
Öyle yiğitler gördük ki bu makamları bir taç olarak başlarında taşıdıkları halde o taçtan haberleri bile olmadı. Değil Başkanım kelimesi, değil alkışlar, çekilen tonlarca yağ, edilen iltifatlar vız geldi tırıs gitti. Adam gibi göreve geldi adam gibi görevi ifa etti, kendisinden beklenenin çok daha fazlasını yaparak günü geldiğinde görevini sessiz sedasız devretti. Gönüllerdeki yerini de aldı.
Bu kelimeyi fazla kullanamamak lazım. O şahsı motive edelim onurlandıralım derken belki de kötülük ediyoruz. Alkış da öyle…
Peki nasıl hitap edeceğiz yani? Adam KOSKOCA BAŞKAN YAHUUU…
Kolay bir adı var o şahsın. Bir de nezaket ifadesi olan “BEY” Adının sonuna bey kelimesini ekleyince olur biter. Eğer o makama gelmeden samimiyet varsa, kardeşim, abi gibi bir ek bile daha güzel olur.
Ne Karaman evlatları gördük. Bu kelime ve bu alkış yüzünden hercümerç olup, yitip gittiler. Sadece kendileri yitmedi, o makamlarda kaldıkları zaman dilimi de yitti, insanların umutları heba oldu, gelecek ise perişan. Dün bu şekilde makam sarhoşu ve zehirlenmesi yaşayanlar yüzünden toplum hep geri kaldı, hizmetler hep aksadı, maddi ve manevi değerler şu an ayaklar altına.
Tam da haçlının istediği gibi.
Gün geldi bunlara o makamlara gelirken kefil olma zafiyetini bile gösterdik, güç birliği yaptık, destek verdik. Ne bilirdik ki bu zehirlenmenin kurbanı olacaklar. Üstelik bunlardan öyle sarhoşlayanlar, zıvanadan çıkanlar oldu ki… Düşmanım haçlı bile yapamazdı onların yaptıklarını, olsun yanlış bizimdi, biz hak ettik…
Adam sandık teresi, giydirdik ipek libası,
Üç alkış beş piyazla, tersledi denizleri,
Şaşırdı cümle alem, hem anası hem babası,
Memleketi harcadı, ne olur harcasa bizleri…
Hangi sebeple olursa olsun hizmet makamına gelip de hakkını veren, vermek için gayret sarf eden, çırpınan, yapması gereken asil işleri üzerine katkı koyanlardan Allah razı olsun. Başımıza taç, gönlümüze sultandır.
Aksi olanlar?
Allah iyiliklerini versin ve tez zamanda toplumu onların şerrinden korusun…