Sosyoloji (Toplumbilim) bir bilim dalı, toplumları yönetmek (Siyaset-Politika) bir kabiliyet, toplumları mutlu etmek ise bir sanattır. Toplumu mutlu etmek derken de elbette yüzde yüz başarı daha tarihte görülmemiş, görülmeyecektir de.
Toplumbilim kuralları en çok da siyasette uygulanır. Toplumun önüne bir yapay konu atarsınız, ilgili ilgisiz tüm bireyler o konu ile meşgul iken yaparsınız yapacağınızı.
Gündem seçim… Günler, aylar öncesinden herkesin dilinde bir seçim lafı aldı gidiyor. Bu güne kadar da hep öyle oldu…
Seçecek olanların cephesinde durum fiskos, muhalefet saldırısı ve iktidar savunmaları ile alevlenmeye başladı.
Elbette konunun seçilecekler tarafı da boş değil ha... Her yiğidin gönlünde yatan aslan olur, herkesin bir hesabı kitabı da vardır.
Yavaş yavaş fotoğraf karesi oluşmaya başladı.
Aday olacaksın ama neden?
“Öncekilere bakıyorum ben onlardan iyi yaparım”
-Acaba? Bu güne kadar aldığın görevleri ne kadar düzgün, verimli ve liyakatli yaptın. Ayna vatandaştır, o aynaya baktın mı?
“Bunca yıldır koşar kovalarım, benden iyi partili yok”
-Acaba? Bayrak, flama salladın, sloganları sesin çıktığı kadar haykırdın, parti ileri gelenlerini avuçların patlayıncaya kadar alkışladın. Sosyal medyada sabahlara kadar trollük yaptın, önüne gelenle dalaştın. Böyle olunca iyi partili mi olunuyor?
“Ben aldığım görevleri çok iyi yaptım. Karnem başarı notları ile dolu”
-Yeter mi? Öyle olsa yakın tarihte belediye başkanı olarak 50 yıllık gelişmelere imza atmaya başlayan birisini projeleri yarım iken saf dışı ederler miydi? Saf dışı edenler bile hala “keşke bir dönem daha” dedikleri bir şahsı harcarlar mıydı?
Acaba kriter iyi hizmet, görevi layığı ile yapmak mı, yoksa kullanılabilirlik derecesi mi? Sen başarılı birisin ama seni kullanabilecekler mi? Söz dinleyip emre itaat edecek, çıkarlara ve çakarlara yeşil ışık yakabilecek misin?
Madem başarılısın, neden daha yükseği istiyorsun. Topluma hizmet ise iyi bir noktada iken neden bilinmeze oynuyorsun.
Acaba seni daha yukarılara şartlandıranlar, bu vesile ile seni oradan istifa ettirerek, boşalan makama kendileri geçmek için, bunu bir koz olarak kullanıyor olmasınlar. Sonra iyot gibi açıkta kalmayasın…
“Herkes beni çok seviyor, sosyal çevrem çok güçlü. Herkes ile sıcak temas halindeyim ve ilişkilerim çok çok iyi”
-Etme yahu… Sana gösterilen o gülücüklerin nedeni acaba senin başarı grafiğinden mi? Sana yapılan övgüler biraz soğanlı piyaz olmasın sakın? Seni bu günkü halinle takdir edip sevenler aday olacağın görev için sana güven duyuyor mu?
Yakın çevren öyle iken geçmişte yürüdüğün yolda bilerek ya da bilmeyerek kırdığın, incittiğin, nefretini ve hatta düşmanlığını kazandığın kimseler yok mu?
Bunlar arasında topluma yön verebilecek güçte, genel merkeze söz geçirecek güçte hiç ummadığın kişiler olamaz mı? Nezaketlerinden veya taktik gereği şu an bunu belli etmiyor olsalar bile karar aşamasında nefislerine hâkim olamayıp devreye girmezler mi?
“Yerel teşkilat ve delege yüzde yüz benim yanımda”
-Gülelim mi? Onlar da kim? Senin adaylık kararını onlar mı verecek? İyi de o zaman neden ön yoklama sonuçları gizlice Ankara’ya gidiyor? Yerel teşkilatların tüm açıklamaları bir kişiden yana iken neden tepeden başka biri çıkıp geliveriyor?
Yerel teşkilatın bu davranışları samimi mi? Bu davranışın sonucunu genel merkeze aktaran kişi doğru mu aktaracak?
Çok yakın tarihte adını ilk duyduğumuz birisi gelip tüm Karaman Halkını tuş edip, tek rakibinin Karamanoğlu Mehmet Bey olduğunu iddia etmedi mi? Kırmadık dal, çiğnemedik meyve, kurutmadık gönül bahçesi bırakmadı mı? Ama teşkilat başka isimler telaffuz etmiyor muydu?
“Ben bu göreve sadece ve sadece Allah Rızası için varım. Bu yola baş koydum”
-İyi de bu lafı ederken gözlerin tavanda kuş yuvası mı arıyor. Gözlerin neden felfecir okuyor? Hani sesin de az titrek gibi…
Bu ifadeler sürer gider… Seçim bütçesi gelir ortaya, arkadaş çevresi gelir, çıkar grubu üyeliği gelir, yediği soğan ve sarımsak kokuları gelir, gelir de gelir…
İşin bir başka yönü de gerçekten topluma hizmet için donanımlı, liyakatli, özveri sahibi, geçmişi çok güzel örneklerle dolu kimseler de vardır. Adaylık falan akıllarına gelmez.
Böyle kişileri siyasilere söylesen işlerine gelmez… (Baknz: yukarıdaki sebepler)
Kendisine teklif etsen, kulağına kaçırsan böyle bir fikri, ürperir, hiç düşünmediği bir konunun ilk intibaı şiddetle ret olur. Zira bilir siyaset kazanının etrafında neler olup bittiğini.
Ama bir de yanılıp da kabul ederse tuluk çıkaran bir sonuçla seçilir ama seçildiğine de bin pişman olur. Toz kondurmayıp baş tacı ederek kontenjan listesine, liste birinci sıralarına layık gördükleri arkasından derin kuyular kazarak gömmeye çabalar. O da bunu az çok bildiğinden uzak durur, yanaşmaz.
Aday mı olacaksınız?
Geç kaldınız… Zira yıllar öncesinden bir mücadele başlatıp seçim sistemi içindeki aday tespit yöntemlerini düzgün hale getirmeden aday adayı oluyorsanız işiniz zor…
Aday adayı olarak notunuz tam not olsa bile aslan/kedi misali farklı değerlendirmeler ile yenilmeye mahkûmsunuz. Bütün yollar açık, tek engel ve pürüz yok dediğiniz noktada, bilin ki bir adım önünüzde uçurum var.
Eğer samimi bir yaklaşım ile güvenim tam ve amacım Allah Rızasından başka bir şey değil diyenler varsa gün bu gündür…
NOT: Bilgi, algı ve yorum kirliliği aldı başını gidiyor. O nedenle şu açıklamayı zaruri görüyoruz: “İşlenen konuda ne bir kişi, ne bir siyasi parti, ne de konu ile alakalı şahıs hedef alınmamıştır. Konu Yurdumuzun bir gerçeğidir. Konu o çerçevede işlenmiştir. Saygılarımızla…”