-Ben bu adamı hiç sevmem.
-Neden?
-Bilmem işte sevmem…
-Ama bak şu yaptığı iş çok güzel. Kişisel değil. Topluma yararlı. Emek vermiş. Zaman harcamış bilgi ve birikimini ortaya koyarak verimli bir çalışma yapmış. Tüm topluma yararı olacak bir iş.
-Aman boş ver onun yaptığı iş bir işe yaramaz.
Ya da:
-Yanımızdan geçen adam selam verdi, almadın hayırdır? Dargın mısın?
-Yo ne dargın olacağım. Onların hiç birisi darılmaya bile değmez.
-Onlar kim? Siz kimsiniz? Neden bu kadar kesin konuştun.
-Onlar işte yahu. Saf saf konuşma.
Belli ki bir siyasi muhalefeti var. Ve toplumu ayırmış. BİZ/ONLAR..
70 li yıllarda görev yaptığım bir şehirde yürekleri sızlatan bir olay yaşanmıştı.
İstanbul’da öğrenci olan bir delikanlı bayram tatili için memleketine gelir. Bir ağabeyi şehirde esnaf/zanaatkar bir abisi de köyde çift çubukla meşguldür.
Haliyle şehre inince önce esnaf abisine uğrar.
Siyasetin çığırından çıktığı ve haçlının insanları birbirine öldürttüğü günlerdir. Delikanlı da okuduğu okul silme aynı görüşten olunca o görüşü benimsemiş ve yılmaz savunucusu olmuştur.
Yaşadıkları şehir ise karşı görüştendir ve esnaf abisi de o görüşün fedaisidir. Vatanı onlar kurtaracaktır.
Öğrenci kardeş kapıdan girince abisi acımasızca seslenir: Hoş geldin lan (o siyasi fikri savunanlara söylenen argo söz) Öğrenci genç de aynı tarzda ve daha sert ifade ile cevap verir. Münakaşa kavgaya dönüşür, dükkanda bulunan bir makas suç aleti olur ve kardeşlerden birisi kalbine aldığı makas darbesi ile ölür.
Köyde kardeşlerini de kollayıp, öğrenci kardeşine istikbal kayguları ile dev sanatı çiftçilikle uğraşan, üretmekten ve rızkını temin etmekten başka endişesi olmayan, babaları ölünce kardeşlerine baba vekili olan en büyük abiye, haber biraz da kinayeli ve acımasızca iletilince olanlar olur ve büyük abi geçirdiği kriz sonrası beden sağlığını ve aklını yitirir.
Sonuçta vatan kurtarmak için vatana ihanet ettiğinin farkında olmayan iki kardeşten birisi toprağa diğeri hapishaneye, olayla ilgisi olmadan hayat meşgalesindeki bir masum insan da hastahaneye mahkum olur…
Yetmedi mi bu vatana ihanetimiz? Yetmedi mi kamplaşmalar, ayrışmalar? İstisnasız herkes siyasetçi, üstelik parti başkanı. İstisnasız herkes konusunda uzman. Herkes bu vatanın tek kurtarıcısı. Her bir haltın tek bilgilisi ve çözüm ustası, sorumlusu.
Konu nereye geldi?
Elbette yarım asırdan fazladır hizmet ettiğimiz Karamana…
Bir grup oluşuyor. Söylemler güzel, amaç güzel, yöntemler tartışılıyor, demokratik bir şekilde yollar aranıyor.
Bir de bakıyorsunuz altından çapanoğlu çıkıyor. Ya bir siyasi partinin gizli yapılanması, ya batmakta olan bir STK nın can kurtarma operasyonu, ya farklı siyasi partiden de olsa birkaç kişinin gelecek seçimlerde Belediye Başkanlığı ve Milletvekilliği için yapılmış gizli pazarlık çalışmaları.
Umutla, canla başla, tüm gücünüzle sarılıyorsunuz. Şahsi işinizi gücünüzü bırakıyorsunuz. Karaman sevdanız ve Vatan aşkınız galeyana geliyor. Aşk gözünüzü kör ediyor. Mecnun misali salıyorsunuz. Çok geçmiyor yatsı olmadan mumlar sönüyor ve gerçekler gün gibi önünüze dökülüyor. Sonu hüsran.
Üstelik bu filmi bir iki değil defalarca gördük seyrettik.
Fikirler çalındı, projeler araklandı, hatta bir imza aşaması kalmış oluşumlar bile iç edilip müptezellerin elinde merdivene basamak oldu.
Bir başka hasletimiz de var. “Olmalı, yapılmalı, yapılsa, olsa, yapmıyorlar, yapamıyorlar” kelimeleri dilimizde pelesenk.
El insaf vel vicdan… Sen yap… Haydi, hodri meydan. “Yapacağım ama…” bu amadan sonra 48 mazeret…
Arada bir, birisi çıkıyor, her şeyi göze alarak bir şeyler yapıyor. Ortaya koyuyor. Aynı şom ağızlar yine başlıyor: “Yok canım bu da ne? Olmamış, şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı, armudun sapı üzümün çöpü, gözünün üstünde zaten kaşı da var…”
O bunları söyledi ya, arkasından bu saçma eleştirilere bir şakşak tufanı ki evlere şenlik. Bakıyorsunuz ya aynı siyasi görüş elemanları ya da ortak çıkar için oluşmuş linç gurupları. Üstelik öyle bir linç gurupları ki temelleri ta 70 lere uzanan, ekmek yediği tekneyi yakanlara uzanan bir gizli yapılanma. Biri bir şey demeye görsün. Ekibin diğer üyeleri konunun ne olduğunu bilmeden karşılarındaki insanın namusuna şerefine haysiyet ve onuruna mesnetsiz saldırılar…
Ama ilahi adalet ki bu yaptıkları da yanlarına kar kalmıyor, güneşin doğup da gerçeklerin aydınlandığı gibi, her şey kısa zamanda aydınlansa da utanma kelimesi olmayınca, yaptıkları yanlarına kar kalıyor. Hatta toplum öyle bir hale geldi ki onların ahlaksız namussuz ve şerefsiz bir davranışlarına bakılmadan “ne güzel bir araya gelebilmişler” diye takdir bile görebiliyorlar.
Toplum, evrensel ne kadar güzel değer varsa yitiriyor.
Karaman da bundan nasibini fazlası ile alıyor. Toplum otokontrolü kayboldu.
Herkes kimin ne dediğine, neden dediğine, kimin kimle hangi amaç peşinde olduğuna iyi dikkat etmesi gereken günleri yaşıyoruz.
“Her şey Karaman” için diyenlerin arka planlarında “Her şey karalamak için” ya da “Her şey kazanmak için” fikri yatabiliyor.
Bir yıla yakındır münferit bazı güzellikler var. Oluyor, olacak da. O güzellikleri ortaya koyanları tebrik ederiz.
Bu yazıya bizi sevk eden de bu güzellikler. Bu güzellikler maya olmalı. Bu güzellikler bulaşıcı olmalı.
Ama toplum önce yukarıda bahsedilen paçavra zihniyetlere karşı aşı olmalı, bir tırnak gibi kesip atmalı, kangren bir ur gibi neşteri vurmalı.
Kimler mi? Susmayın, cesur olun, mert olun, korkmayın. Hepiniz biliyor görüyorsunuz.
Korkuyor musunuz? Elbette korkun. Siz onları susturup adam etmedikçe bir gün sıra size de gelecek ve üzerinize atılanların kokusunu yok etmeniz çok zor olacak.
Yoksa bu takdir edilen güzelliklerin ömrü de saman alevi kadar olacak başlayan bu güzellikler de mahvolacaktır.