Eğer konuştuklarımızın yüzde birini tatbik etsek, uygulasak, herhalde dünyada lider ülkeler arasına girmek değil, açık ara tek lider oluruz.
En çok ahkâm kestiğimiz konuların başında dilimiz gelmektedir.
“Önce ahlak ve maneviyat” diyerek yola çıkanlar bugün “önce kapital sonra kariyer” diyerek rekorlar kırıyorlar. Daha dün “Hak geldi batıl zail oldu” diye sloganları haykıranlar bu gün toplumun hakkını bile hiçe sayacak kararlar almaktan çekinmiyorlar…
Gençlik, giyim kuşamdan, hareket tarzlarından, adli olaylardaki bayağılaşmaya varıncaya kadar ahlaki zafiyetler içinde yüzüyor. Gelir dağılımında dengesizlik, çalışan ve emeklilerin açlık sınırının altındaki gelirlerine karşılık, beş süper maaşla safa sürenlerin olduğu bir ülke haline geldik.
Eh yani kim takar dili…
Dil bir milletin namusudur, arıdır, kimliğidir. Bir milleti yok etmenin ilk ve temel şartlarındandır. Dilini, ahlakını yok ederek, sınıflar arasındaki uçurumu oluşturmak o milleti yok etmeye yeter.
İnternet, çağın temeli oldu. Bu çağa gelecekte internet çağı denileceği muhakkak.
Haçlı, bunları çok da güzel kullanarak, bizimle olan büyük savaşta, büyük hasarlar verdiriyor. Adım adım zafere gidiyor.
Ahlakımızı yok ettiği ve sınıflar arası uçurumu körüklediği gibi dilimizi de yok ediyor.
Bir teknolojiyi icat eden, o teknoloji için gereken her kelimeye kendi dilinden isimler verme hakkını da alır. İnternet de öyle, iletişim teknolojileri de öyle.
Ama aynı teknoloji, bir hizmette tüm dilleri kullanmayı da mümkün kılıyor.
Haçlı para kazanacağı ve çok yaygın hizmetlerde anında güzel Türkçemizi kullanıveriyor ve tercihler arasında üst sıralara yerleştiriyor. Seçiyoruz, hizmeti kendi dillimizden alıyoruz.
Ama para kazanma değil de eğlence ve özellikle çocuklara yönelik oyunlar gibi, çizgi filmler gibi sunumlarda Türkçeyi ara ki bulasın.
Basit bir çocuk oyununda da elbette dil tercihleri var. Dil tercihleri var da peki o tercihler arasında Türkçe var mı?
Haçlı kültürünün tüm ülkeleri ve hatta sömürdükleri şaşkın arapların dilleri bile varken, Türkçeyi ara ki bulasın. Kasıt değilse nedir? Dünya üzerinde en çok konuşulan diller arasında ilk beşte olan Türkçe yok.
Daha okumayı yeni sökmüş körpe dimağlar arı sütü gibi saf ve tertemiz dilimiz yerine gâvurun diline mecbur bırakılıyor ve o yaşlarda beyinleri kodlanıyor. Üstelik bu kelimeleri günlük hayatında kullanmaya da başlıyor. Eveti unutup okeylerle iletişim kurma yolunu seçiyor.
Eğitimciler, sosyologlar, bilim adamları da resmi kurumlar da sessiz ve seyirci.
Heyecanlanmıştık. Bilişim suçları ve iletişim kanallarının kontrolü için “İletişim Başkanlığı” kuruldu diye. Teorik olarak çok elzem, hatta hayati bir konu idi. Ancak uygulamalarda görüyoruz ki yetersiz kalıyor.
Elbette yüzde yüz bir başarısızlık değil. Zaman zaman alkışı hak edecek uygulamaları da görüyoruz ama çok zor olmayan bir takım konularda fikir üretmekte ve uygulamada ciddi bir zafiyet var.
Öncelikle çocuklara yönelik verilerde bir tarama yapılarak dil tercihleri arasında Türkçe olmayanlara kesin bir kural konulamaz mı? Onlarca dili tercihe koyup da dünyanın önde gelen dilimizi yok sayana haddini bildirmek zor olmasa gerek. Hatta en başlıca görevimiz değil midir?
Üstelik bu öyle bir uzman ordusu gerektiren ve yıllarca çalışma gerektiren bir konu da değil.
Bu sunumları yapan ana merkezlere bu konuda bir şart konulması işi çözecektir. Bunların sayısı bir elin parmakları kadar az zaten. Onlar uğraşsın. Eğer bu konuda bir zaaf değil de bir kasıt varsa, bu da ortaya çıkacaktır. Ki, tüm göstergeler kesin bir kasıt olduğu yönünde.
Bu çok ama çok kısa bir sürede önce dil, sonra ahlaki sıkıntıları olan, daha sonra da kültürel saldırı içeren yapımları bir bir ortaya çıkaracaktır.
Daha ağzındaki süt kokusu geçmemiş çocuklarımız klavye başında adam öldürmek, bomba atmak, vampir olup kan emmekle, çalmakla, asmakla, kesmekle meşgul halde.
Eğer biz önce ahlak ve maneviyat fikrinde samimi isek iletişimin temeli haline gelen internet verilerini bir kontrol altına almak zorundayız. Vakit çok geç olmadan. Zira kağnı ile değil ışık hızından daha hızlı olan sinyal hızı ile yaşanan bir çağdayız.
O sinyaller nesillerimizi olumsuz kodlamalara tabi tutuyor. Buna bir an önce dur demeliyiz.
Gün bu gün yarını yok bu işin…